Hamidiye Mahallesi’ndeki şehir mezarlığında bulunan ünlü şairin mezarı başında SARAY SE-KA-SAR Vakfı, Karaman Tanıtım Platformu (KARTAP) ve Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek Birliği (İLESAM) Karaman temsilciliği tarafından düzenlenen etkinlikte ünlü şairin şiirleri okunarak anıldı.
“Karaman’a geleceğim bir daha da İstanbul’a dönmeyeceğim’ demişti”
Anma programında konuşma yapan İLESAM Karaman Temsilcisi Hikmet Elitaş, “Bugün Bekir Sıtkı Erdoğan’ın vefatının 10. yılı nedeniyle mezarı başında toplanmış bulunuyoruz. Ağustos 2014 yılında Karaman’a hasretliğim üzüle üzüle bitmez dediği topraklara son yolculuğuna uğurlanan Bekir Sıtkı Erdoğan, kışın kendisiyle yaptığım görüşmede bana ‘Karaman’a geleceğim bir daha da İstanbul’a dönmeyeceğim’ demişti. Ben o zaman anlamamıştım ve burada akrabaları var buraya yerleşecek sanmıştım. Demek ki şairin bir bildiği varmış. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Saygı ve minnetle anıyoruz” dedi.
“Her sözü sırdı, gerçekten sırlı bir insandı”
Bekir Sıtkı Erdoğan’ın manevi oğlu olan 47 yaşındaki emekli binbaşı Faruk Gökbulut, “Bekir Sıtkı Erdoğan'ın şu an kabrinin başındayız. Ben onun manevi evladıyım. Ömrünün son 9 yılında kendisiyle birlikteydik. Dolu dolu 90 yıla eş bir birliktelik yaşadık. Bugün vefatının 10. yıl dönümü vesilesiyle memleketi Karaman’da kabri başındayız. Manevi baba dedim, bu Bekir Sıtkı Erdoğan için çok anlamlı bir ifade. Manevi babalık, işin manevi boyutunu söylüyorum. Hem psikolojik manada bir babanın evladına yapması gereken her türlü güzelliği; kişilik, karakter, iyilik, güzellik, ilim, irfan aşılaması hem de manevi anlamda, dini manada altını dolduran bir insandı. Biz onunla birlikte olduğumuz günlerde gece yarılarına kadar şiir meşkleri yapardık. Samimiyetle söylüyorum, derviş ruhlu bir insandı. Şiirlerinin meşkini yaparken o mısraların şerhini, izahını yaptığı esnada ben şu hisse kapılırdım: Sanki bir boyut değiştirdim ve başka bir boyuttayım. Biz sanki Kur'an'dan bir ayetin meali, bir hadisin şerhini anlatırcasına, dini derinliklerine inerek işin tasavvuf boyutunu, bize göre çok yalın gelebilecek kelimelerdeki mana derinliklerini çok içten içe anlatırdı. Her sözü sırdı, gerçekten sırlı bir insandı.
Manevi oğluna kabrinin yerini vasiyet etmiş
Bekir Sıtkı’nın manevi oğlu Faruk Gökbulut babasının vasiyetini şu ifadelerle anlattı, “Şu an yanı başımızda, kabri başındaki bu çam ağacını çok yakından tanıyorum. Bu çam ağacını bana çok anlattı. ‘Oğlum; kabrim, Karaman'da aile kabristanında bir çam ağacı var. Onun dibinde olacak.’ derdi. Şu an burada edilen dualara, yıllardır edilen dualara, Allah katında bu çam ağacı şahit. Sözün özünü söyleyeyim: "Er kişi dünyada vermeli bir eser; eser olmayanın yerinde yeller eser," diyoruz. Biz bugün çok şükür, manevi ağabeyim Halil Gökkaya ile birlikte, burada KARTAP'ın ve diğer yetkililerin de desteğiyle, babanın Sabır Sarmaşıkları ve Gönüller Kavşağı isimli iki kitabını hayata geçirdik. Sabır Sarmaşıkları'nı ben babanın kendi el yazısıyla ajandasından bilgisayar ortamına aktardım, dijital ortama aktardım ve editörlüğünü yaptım. Eksiklerini, hatalarını tamamladık. Son haliyle bazı yerleri karalama yapmış, silmiş, yeniden yazmıştı. Halil ağabeyimle tekrar tekrar gözden geçirerek en doğru haliyle son haline kavuşturduk”
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN
“Türk edebiyatında taşlar yerinden oynayacak”
Bekir Sıtkı’nın aruzla yazdığı ‘Elif’ divanını edebiyat dünyasına kazandıracaklarını söyleyen Gökbulut, “Rubailer'de benim ve Halil ağabeyim adına iki tane rubai yazıldığı sürpriziyle karşılaştım. Ben bundan hayattayken habersizdim. Ölümünden sonra kitapların hazırlık aşamasında fark ettim. Dünyada bir insan bir ödül alır ya, işte benim için en büyük ödül oydu. Arka kısmına da biyografisini yazarken, "Kitaplarımı manevi evlatlarım Halil Gökkaya ve Faruk Gökbulut yayına hazırlasın, hazırlamalarını diliyorum," diye bir temennide bulunmuş. Çok şükür edebiyat dünyası bu vesileyle iki değerli eseri kazandı. Beni İstanbul'da yaşadığım yıllardan tanıyan kültür, edebiyat, sanat dünyasındaki insanlar, "Hadi, hadi, neden hala çıkmadı?" diye çok uyarıyorlardı. Şükürler olsun. Bir müjdeyi de vermek istiyorum. Halil ağabey ile birlikte, babanın aruzla yazdığı ve "Elif" ismini verdiği bir divanı var. İnşallah yakın zamanda edebiyat dünyasına onu da kazandıracağız. Bütün samimiyetimle ve inandığım en samimi duygularla söylüyorum. Elif Divanı yayınlandığında Türk edebiyatında taşlar yerinden oynayacak” diye konuştu.
“Bekir baba beni orada, o anda evlatlığa kabul etti”
Ünlü şair Bekir Sıtkı’nın manevi oğlu oluş sürecini anlatan Faruk Gökbulut, “Ben İstanbul'a 2005 yılında tayin oldum, Şanlıurfa'dan tayin oldum ve bir beste yarışması vesilesiyle Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne gittim. Orada cemiyette Amir Ateş hocamla tanıştım. O da 80 yaşlarını geçmiş, musikimizin çınarlarından biri. Tanıştıktan çok kısa bir süre sonra, bana "Oğlum, seni bir asker şaire göndereceğim," dedi ve odasında cep telefonundan birini aradı. Çok hoş, nazik ifadelerle konuştu ve Amir hocam, eski Osmanlı Türkçesiyle bir şeyler yazdı. Sonra altına da kim olduğunu yazdı. Amir Ateş gibi değerli insanlar eski yazımızı çok iyi kullanıyorlar. Amir Ateş bana "Bekir Sıtkı Erdoğan, emekli Denizci Albay, seni bekliyor," dedi. Ertesi gün kapıyı çaldığımda, çok şık giyinmiş biriyle karşılaştım. orta boylu bir insandı, saçları geriye doğru taranmış, ak saçlarıyla, yanında da güzel bonesini takmış Zeliha annem ve Bekir Sıtkı Erdoğan beni karşıladılar, sabah kahvaltısına çağırdılar. Kahvaltıda oturduk, sohbet ettik. Ben kimim derken, ben babamdan yana, öz babamdan yana biraz yaralıyım sanırım. Bunu anlatınca Zeliha annem, "Sıtkı Bey, Faruk artık bizim evladımız olsun mu?" dedi ve baba beni orada, o anda evlatlığa kabul etti. O andan itibaren, sanki yıllar yılı yanında yetişmiş, büyümüş öz evladı gibi hep birlikte olduk. Bu noktada şöyle bir küçük anımı da paylaşayım. Yahya abi, o da denizci binbaşıydı. Binbaşılıktan ayrıldı. Şiir ve edebiyatla çok alakası yoktu. Yahya abi, hemen yanı başında yatıyor zaten. Derdi ki, "Faruk kardeşim, babamın bendeki eksikliğini sen tamamladın. Hem evlat olarak hem de şiire, edebiyata olan bu düşkünlüğün babamı çok mutlu ediyor," diye. Bu da ayrı bir gönül bağı kurmamıza vesile olmuştu. Böyle bir tanışıklık var, evlatlık serüveni de böyle başladı. Buradan, bu vesileyle, sizler aracılığıyla babamın ve Yahya abimin, tabii Zeliha annemin ruhlarına binlerce rahmet olsun. Rabbim onları rahmetiyle sarsın, sarmalasın. Mekanları cennet olsun” dedi.
Kur'an-ı Kerim Tilavetinin ardından dua edilmesiyle ve ünlü Şair Bekir Sıtkı Erdoğan’ın mezarının sulanmasıyla program sona erdi.