Eski adı, önce Masdat, sonra Üzeyir, şimdi de Murat Dede olan köyün, özel ve küçük müzesine yolumuzu düşürdük. Yol göstericimiz Durmuş Ali Gülcan amcamızdı. Sağlık merkezi bahçesinde gömüt (mezar) taşları birbirine yakın sergilenmişti. Taşlar üzerinde kabartma biçimindeki figürinler el ele tutuşmuş insanları betimliyordu. İkili, üçlü kişiler bize, biz de onlara bakıyorduk. Yunanca yazılar da vardı.
Ağaç gölgesinde, sıralara oturmuş köylülerle esenleşip söyleşiye başladık. Köy, Karaman ve özellikle Konya’ya büyük göç vermiş kalan yaşlılar. Gelirleri üzüm ve buğday. Kar ve yağmur yağarsa iyi. Bu yıllarda ise durum hiç iç açıcı değil. Suma fabrikasının satılması, eşek ve katırın azlığı, bağcılığı öldürmüş. Bağda kullanılan traktörlerin toprağa baskılaması da bağcılık yapılmasını olumsuz kılmış. Müzelerindeki taşları da tarlalardan eski muhtar toplatıp, sergileştirmiş. Gülcan amca bu köyün, Bizans’a dek uzandığını, Masdat isminin de eski Roma Yerleşkesi adı olabileceğini belirtmiş.
Söyleşimiz dalından yeni koparılmış “ekşi kara” üzümünün tadıyla gelişti. O yörenin üzümlerinin nefaseti eskiden beri bilinirdi. Kızıl toprağın özelliğinden olsa gerek. Büyük kentlerin kuruyemişcilerinde “Karaman Ekşi Kara’sı” satılıyor.
Üretimin azlığı, başlıca sorunları. Derken Konya’da yaşayan bir Masdat’lı ilginç bir konuyu gündeme getirdi. Yabancıların, aracılar eliyle bölgede yoğun bir şekilde toprak satın aldıklarını anlatırken, çok kızgındı. "Toprak vatandır satılamaz" dedi. Konu Filistin’e geldi. Kıyımı lanetledik. Köylüler toprak satılmasının nedenini anlatırken, Samsun’dan gelen birisinin aracılık yaptığını öğrendiklerini ve Muratdede, Bardas, Bozkandak, Manyan, Kızılyaka ve yöredeki köylerde yüzlerce dönüm tarla satıln aldığını dediler.
Bağların başına gelenler, köylüleri göçe yöneltmiş. Bu da bağda üretim yapılmamasına yol açmış. Durum, Osmanlı’daki “çift bozmasına” dönüşmüş, derken birileri dadanmış topraklarına. Üretim yapamayan köylülerin elinden satın alınmış. Yanlış politika nedeniyle yurt toprakları, yabancılara ve yerli işbirlikçilerinin eline düşmüş. “Yağma Hasan’ın Böreğinin” üzerine üşüşmüşler.
Konuyu görüştüğüm bir arkadaş, deprem korkusu nedeniyle, büyük kentlerdeki fabrika sahiplerinin bu yerleri satın aldıkları yorumunu getirdi.
Söyleşi yaptığımız yaşlı köylüler Mehmet Uyanık, Osman Gökmen, Ali Kıyat, Mustafa Aktaş ve eski tanış Remzi Çolak’tı. Söğüt dalından baston üreten Mehmet Uyanık bize bir baston armağan etti. Bunlardan üç beşini de Karaman’da satıyormuş.
Dönüş yolunda iki tabela dikkatimizi çekti. Birincisinde “Hayrat” ikincisinde “birinci sıra hayrat” yazılmıştı. Biz de araçtan inip salkımlardan “nasibimizi” aldık