Yaş ilerledikçe farkındalıklarımız artıyor ve dingin bir kabulleniş başlıyor. Çocukken gördüklerimiz ya da hâlâ izlerini taşıdığımız örf ve adetlerimizin birçoğunu kaybediyoruz. O eski zamanlar... Birçok değer, insanlık ve insan ilişkileri, şu an içinde yaşadığımız dijital dünyada giderek siliniyor. Bu yazımda da, bir anlamda eski zamanlara özlem gidermek istiyorum.

Kaleme almak istediğim aslında bir nebze de Z Kuşağı… Bizler, yani 90'lar kuşağı, çocukken sevgi ve saygının dozunu yeterince almış bireyler olarak büyüdük. Şimdi ise, dijital dünyanın içinde sıkışıp kalan, hayatını ekranlar üzerinden sürdüren, Z Kuşağı denen bir nesil var karşımızda. Acaba korkmalı mıyız? Yoksa bu değişime ayak uyduran yeni kuşağın mutlu olduğunu mu düşünmeliyiz? Bilemiyorum...

Bizler, 90'lar kuşağı, çocukluk yıllarımızı mahalle aralarında koşarak, sokaklarda arkadaşlarımızla oynayarak geçirdik. Büyüdüğümüz dönemin özlemi, her geçen gün daha da derinleşiyor. Sevgi, güven ve dostluk gibi temel değerler, en uçsuz bucaksız halleriyle içimizde yer etmişken, şimdi bunların yerini kaygılar, yalnızlıklar ve anlık ilişkiler almış gibi görünüyor. Bu dönüşüm, beni zaman zaman ürkütse de, zaman zaman da düşünmeye sevk ediyor.

Z kuşağının dijital dünyadaki yaşamını gözlemlediğimde, bir yanda kolay erişim ve bilgi akışı sunan teknolojinin nimetlerinden faydalandıkları, diğer yanda ise aradıkları bağlılıkları ve güveni bulmakta zorlandıkları bir dünya içinde sıkışıp kaldıklarını görüyorum. Çocukluğumuzda, mahalledeki arkadaşlarımızla sokakta saatlerce oynarken, yüz yüze paylaşılan anların, göz temasıyla hissettiğimiz güvenin ve sevgilerin yeri asla doldurulamaz. Teknolojinin sunduğu kolaylıklar, belki de bizi insan olmanın en öz haliyle tanıştırmıyor, tanıştırmamalı da. Bir ekranın arkasına sığınarak birbirimize sarılamaz, sesimizin tonunu hissedemez ve gerçekten değerli olanı asla keşfedemezken, her şey hızla kaybolup gitmiş gibi geliyor.

Bizler, 90’lar kuşağı olarak büyürken, sadece eğlenmeyi değil, aynı zamanda kültürümüzü ve geleneklerimizi de derinden içselleştirdik. O eski mahalle sohbetleri, komşuluk ilişkileri, bayram ziyaretleri, el öpmek, büyüklerimize saygı göstermek gibi değerler, belki de şu an bizlerden başka hiç kimseye bir anlam ifade etmiyor. Çocukluğumuzda büyüklerimiz bize sadece “iyi bir insan ol” demedi; bizlere aslında dünyayı nasıl yaşanılır hale getirebileceğimizi de öğrettiler. Z kuşağı ise, sosyal medya üzerinden formüle edilmiş yaşamlar arasında sıkışıp kalmış gibi görünüyor. Anlık paylaşımlar, retweetler, beğeniler, yorumlar... Gerçeklik algısı giderek daha da eriyor.

Bir zamanlar hayatımızı şekillendiren, bizi mutlu eden şarkılar, diziler, sinema filmleri, dergiler, radyo programları vardı. Bizler 90’larda büyürken, bir şarkının sözleriyle ağlayıp bir başkasının melodisinde dans etmeyi öğrendik. Ya da bir dizinin karakteriyle büyüdük, onlardan hayat dersleri aldık. Bugün ise, bir şarkı çıktığında bile, birkaç hafta sonra unutuluyor. Z kuşağının sevgileri, anlık bir heyecanla başlayıp, aynı hızla siliniyor. Gerçek dostluklar, menfaat ilişkilerine dönüşüyor. Sevgiler yüzeysel, güven neredeyse sıfır... Ama buna rağmen, sanırım hala umut var. Çünkü köklerimiz, bizi kaybolmaktan alıkoyuyor.

Ah, diyorum bazen… Keşke çocukluğuma dönsem… O zamanlardaki gibi bir araya gelip saatlerce sohbet etsek, ya da sadece bir kütüphanede sessizce kitap okusaydık. Şimdiki zamanın gürültüsünden, anlık tatminlerden, sığ ilişkilerden bir an olsun uzaklaşabilseydik... Çünkü gerçekten de çocukluğumuzu yaşamak, sadece fiziksel olarak o dönemde bulunmak değil, içimizdeki o saf ve temiz duyguları yeniden uyandırabilmek anlamına geliyor. O değerler, her ne kadar yavaşça kayboluyor olsa da, bizlerin içinde hâlâ yaşıyor.

90'lar kuşağının kültürel mirası, bizlere sadece geçmişi değil, geleceği de hatırlatıyor. Sevgi, saygı, dostluk, güven... Bütün bunlar hala bir yerlerde saklı. Belki de bir gün Z kuşağı, bu eski değerleri yeniden keşfeder ve gerçek bağların, gerçek ilişkilerin önemini anlar. Ancak o zamana kadar, bizler eski zamanlara duyduğumuz özlemi içimizde saklayarak, geçmişin bu güzel öğretilerini yeni nesillere anlatmaya devam edeceğiz.

Ve belki de, eskilerin huzurlu ve anlamlı dünyası bir gün geri gelir, kim bilir?