Alıç denilince ilk akla gelen o sarı, mayhoş ve ayva tüyleriyle adeta güneşi içmiş gibi duran mis kokulu olanı gelir. Ancak meyveleri daha küçük olan kızıl alıç da Anadolu'da binlerce yıldır halk hekimliğinden beslenmeye birçok alanda kullanılmış bir tür. Tek tek yararlarını saymayı bir kenara koymalıyız. Çünkü türleri salt insana olan yararı üzerinden tasnif etmek aynı zamanda bu günün insanının yararını henüz bilmediği binlerce türün yok oluşunu hızlandırıyor.
Anadolu dağlarında alıç zamanı...
Eylül tüm Anadolu'da alıç zamanıdır. Özellikle Orta Anadolu'da, Ankara'dan Sivas'a doğa takviminin diliyle kışın gelmekte olduğunu ipe dizilip çarşı pazardaki tezgâhlarda sarı sarı gülümseyen alıçlar haber verir...
Gülüşünden de anlaşılacağı gibi 'gülgiller' ailesinin bir üyesidir alıç. Tıpkı kuşburnu, yaban eriği, kiraz, vişne, şeftali, elma, armut, ahlat ve bir çok benzeri tür gibi Anadolu coğrafyasını önce çiçekleriyle ardından da meyveleriyle şenlendiren alıç aynı zamanda tevazuunun ve kendi kendine yetmenin simgesi sayılır. Çünkü alıç bozkırdan nemli Akdeniz iklimine, Karadeniz'in bol yağışlı coğrafyasından, güneydoğunun sıcak ve kuru havasına kadar hemen her koşulda yaşamasını bilen bir bitki.
Türkiye'nin yüz akı bilim insanlarından biri olan botanikçi Prof. Dr. Hikmet Birand'ın ünlü 'Alıç Ağacı ile Sohbetler' kitabına da adını veren bitkinin özellikle bozkır coğrafyasında, mavi göğün altında, uçsuz bucaksız sürülmüş tarlalar ya da anızlar arasında birer Derviş gibi boy göstermesi insan ruhunda derin duygular yaratır. Belki de bir zamanlar büyük birer topluluk olarak meşe, ardıç ya da başka türlerle birlikte yaşadıkları bu bozkırlarda odunu ya da kerestesine çok önem verilmediği için böyle ayakta kalabilmişlerdir.
Alıç denilince ilk akla gelen o sarı, mayhoş ve ayva tüyleriyle adeta güneşi içmiş gibi duran mis kokulu olanı gelir. Ancak meyveleri daha küçük olan kızıl alıç da Anadolu'da binlerce yıldır halk hekimliğinden beslenmeye birçok alanda kullanılmış bir tür.
Tek tek yararlarını saymayı bir kenara koymalıyız. Çünkü türleri salt insana olan yararı üzerinden tasnif etmek aynı zamanda bu günün insanının yararını henüz bilmediği binlerce türün yok oluşunu hızlandırıyor.
Sadece "odun" olarak görülen ve bilinçsizce yok edilen alıç gibi türler Anadolu coğrafyasının kanaatkar, cefakar ve derviş ruhlu bitkileri. Karşılık beklemeden kurda kuşa, insana verdiği meyvelerine karşılık tek istedikleri biraz huzur.
Coğrafyaya somut çıkar üzerinden bakmaya artık bir son vermeliyiz. Hangi türün neye yaradığından öte Anadolu'nun tüm bitki örtüsünü büyükçe bir botanik ailesinin ayrılmaz parçaları olarak görmenin ve hepsini aynı bilinçle korumak için giderek geç kalıyoruz. Çünkü bugün 3 bin yıl önce Anadolu'da büyük bir imparatorluk kurmuş olan Hititler'den daha geride bir botanik bilincine sahibiz.
Para getirmeyen, doğrudan insana yararlı olmayan bütün türleri hoyratça yok ediyoruz. Bu büyük yok oluşta ilk sırayı sadece 'çalı' olarak görülen ve yasal olarak da 'orman ağacı' sayılmayan alıç türleri alıyor. Herhangi bir yasal koruma şemsiyesi bulunmayan alıç ağaçlarını binlerce yıldır yalnızca onların dilini bilen Anadolu insanı korudu. Bundan ötesi de hepimize düşüyor...
O ışıklı ve akıl çelen sarımsı, kızıl gülüşleriyle Anadolu toprağını şenlendiren ve üzerinde yaşayanlara yaşama sevinci sunan alıç ağaçları bin yıl sonra da sessizce gülümsemeyi hak ediyor...