Türkiye'de uzunca bir süredir 'iş barışını' bozan, çalışanların motivasyonunu ve verimliliğini düşüren sessiz bir mobbing dalgası yaşanıyor...
Kamuda görev ve sorumluluklar rafa kaldırılıp, "emir" ya da "talimat" ile iş yapanlarla, "şikayete" bağlı iş yapanlar öne çıkıyor. Birçok kamu kurumunda sorumlulara görev ve sorumlulukları anımsatıldığında, vatandaşa, "CİMER'e bir şikayet başvurusu yaparsanız iyi olur" diyorlar.
Ya da kuruma bir dilekçe yazılması talep ediliyor vatandaştan. Oysa yapılacak işlem basit, bütün kurumların resmi sayfalarında yazılı olarak kamuoyuna duyurulan görev ve sorumlulukları düzenleyen mevzuatın gereğini yerine getirmek. Ancak bunu doğrudan yapmak yerine, vatandaştan dolaylı başvurular yapması talep ediliyor.
Bunun en önemli nedeni, kuşkusuz hiç bir kamu görevlisinin doğrudan inisiyatif kullanmak istememesi. Görevinin gereğini yapıyor olsa bile kendisini bekleyen baskı ve görev yeri değişikliklerini öngörememesi. Hal böyle olunca da, milyonlarca personelin istihdam edildiği devasa bir aygıt olan kamu kurumlarında siyasi atmosfere göre atanan liyakatsiz ve yetersiz binlerce 'yönetici', bir işin mevzuata uygun olup olmamasına ya da kamu yararı taşıyıp taşımamasına değil, atılacak imzanın ya da yapılacak işin kimin çıkarını etkileyeceğine göre pozisyon alarak personeli buna göre değerlendiriyor. Kamuda bir süredir işleyişin büyük ölçüde aksaması, sağlıktan ulaşıma, denetimden yaptırıma yaşamın hemen her alanında hissedilen bu sorun, köklü bir dönüşüm yapılmasını gerekli kılıyor. Aksi halde kaybeden koca bir ülke oluyor...
Kamudaki durum özel sektörde de çok farklı değil. Ucuz işgücü talebi, maliyeti düşürerek ayakta kalmaya çalışan işletmelerle, fırsatını bulup yurt dışına kaçmayı tercih eden işletmeler arasında salınan bir dönemden geçiliyor. Bir yandan da sırtını kamuya yaslayarak aldığı ihalelerle dönemin yeni zenginleri arasına katılan isimlerde büyük bir artış var. Gaziantep'ten Şanlıurfa'ya, İstanbul'dan İzmit'e sanayi çalışanlarının sesleri ancak kendi çevrelerinde duyuluyor.
Kamuda ve özel sektördeki tüm bu kaotik ortam içerisinde milyonlarca çalışan her gün sessiz sedasız mobbinge, bir başka deyişle iş yerinde psikolojik tacize maruz kalıyor. Bir tür "kol kırılır yen içinde kalır" misali her gün toplumun üzerini örten bu devasa 'yen' içinde milyonlarca kol kırılıyor. En temel insan hakkı ihlallerinin yaşandığı bu süreçte sokaktaki milyonlarca işsiz, baskı gören çalışanların tepesinde Demokles kılıcı gibi sallandırılıyor: "Bak aynı işi daha ucuza yapacak milyonlar var!"
Ancak gerçek öyle değil. Kamuda ve özel sektörde kaçınılmaz olan deneyim, tecrübe ve işleyişin ahengi ıskalanıyor. Bu yüzden en basit işleri bile kimi zaman saatler süren çileli bir bekleyişle yaptırmak zorunda kalıyor vatandaş. Tecrübe, liyakat ve toplumsal çıkarların ortadan kalktığı bu dönemde, deneyimsiz ve bireysel çıkarlara hizmet etmesi beklenen bir çalışan tipolojisi yaratıldı. Buradan yürüyen, kısa sürfede basamakları hızlıca tırmanıyor. Son yıllarda sıkça duyduğumuz nepotizm de bu süreci hızlandıran, ateşi harlayan etkenlerden biri...
Bugün Resmi Gazete'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla yayımlanan Mobbing Genelgesi, uzun süredir error veren bu sistemin düzelmesine, hiç değilse işleyişin normal seyrine dönmesine yardım eder mi bilinmez. Ancak kesin olan şu ki; çarkların yavaşlaması, sistemin tıkanmaya başlaması artık mızrağın çuvala sığmadığı kamu otoritesinin de gündemi olmuştur.
Hepimizin çocuğu, kardeşi, annesi, babası, eşi, akrabası ya da arkadaşı bir şekilde bu baskılara maruz kalıyor. Hepimiz bu hastalıklı yapıdan payımıza düşeni alıyoruz. Bu yüzden geç de olsa önemli bir genelge. Ancak denetim ve yaptırımların, şikayet mekanizması ve kişisel verilerin korunmasındaki hassasiyetlerin genelgenin içeriğindeki gibi harfiyen uygulanması durumunda işe yarayabilir. Mevcutta var olan atalet ve kaotik durumun genelgenin uygulanması konusunda da devam etmesi halinde bu kısır döngüden çıkmak zor olacaktır. (Araştırmacı Gazeteci Yazar Yusuf YAVUZ)