Birkaç gecedir serinlikler, gecenin karanlıklarıyla dost olmuş gibi, birbirlerinden ayrılmadılar ve sarmaş dolaş oldular adeta…
Bu gece, yarılan gökten çakan ışıklarla birlikte durmadan yağan yağmurda yollar ve sokaklarla birlikte etraf ıslandı.
Sabahın ışıklarını selamlayanlar ise kar taneleri oldu.
Bir… İki…
Derken çoğaldılar.
Sevişen beyaz kelebekler gibi, gökyüzünde uçuşmaya başladılar.
Ve çoğaldılar, pembemsi bir renk yarattılar ve yavaş yavaş toprağa düşmeye başladılar.
Toprakla buluşan her kar tanesi bir başkasını da çağırdı.
Düşen her kar tanesi öksüz çocuklar gibiydiler ve toprak, sanki şefkatli bir ana kucağı.
Kucakladı toprak kar tanelerini ve bağrına bastı, sımsıkı…
Kar taneleri, toprağın kucağında kardeş oldular…
Arkadaş oldular…
Dost oldular…
Yoldaş oldular ve çoğaldılar…
Çoğaldıkça çoğaldılar.
Gözlerin alabildiğine; derelerde, tepelerde, dağlarda, ovalarda beyaz bir deniz oldular, kar taneleri.
Yollara ve sokaklara dökülen insanları bir sevinç kapladı.
Hele çocuklar!
Bu beyaz deniz içinde:
Bir masal âleminde gibiydiler…
Yılkı atları gibi, özgürce daldılar beyazlıklara.
Kimileri, durmadan yuvarlandılar…
Kimileri, birbirlerini kovaladılar…
Kimileri de, karları bir araya topladılar.
Bulgurlaşan karlardan ağaç dalları üzerinde ilginç şekiller oluştu ve bunlar, bakanlara değerli bir mücevher gibi göründüler.
Kuşların bazıları, karlar üzerinde sekerek, bir şeyler arar gibi, heyecanlı;
Bazıları da, telefon ve elektrik tellerine tünemiş, şaşkın bakışlarla etrafı seyretmekte.
Toprak, güneşin ısısını iyice hissettirmeye başlayınca, hasretini giderir gibi, azar azar ve yudum yudum karları emmeye başladı ve beyazları sildi…