Tarihi süreç içersinde Türkler Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında değişik adlar altında çok sayıda devlet kurdular ve yönettiler. Bunlar:
Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Batı Hunları, Avarlar, Uzlar, Peçenekler, Macarlar, Bulgarlar, Oğuzlar, Karahanlılar, Gazneliler, Harzemşahlar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Memlükler, Safeviler, Anadolu Selçukluları, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Kurulan bu Türk devletleri içinde Türk sözcüğünün geçtiği iki devlet var. Bu devletler; Göktürk Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
İran’da Büyük Selçuklu Devletini kuran Türkler, buradan Anadolu’ya gelip bu coğrafyayı yurt edinmeye başladığında; Bizans ve Haçlılarla savaşmak durumunda kaldılar.
Birinci ve İkinci Haçlılarla savaştıklarından oldukça yıpranan Anadolu Selçuklu Devleti’ne son darbeyi vurmak isteyen Bizans, 1176 yılında Miryakefalon Savaşı’nda Anadolu Selçuklu Devletine yenilince, Anadolu artık kesin olarak Türk yurdu durumuna geldi.
Çünkü Türkleri Anadolu’dan atacak bir güç ve Türk ilerleyişi karşısında durduracak bir güçlü direniş, böylece kalmamış oldu. Bu gelişmeler sonrasında, Venedikliler, Anadolu’da yaşayan hâkim ve egemen nüfusun Türk olması nedeniyle Türk yurdu anlamında, Anadolu’ya Türkiye adını verdiler.
Ne var ki, gerek Anadolu Selçukluları döneminde öne çıkan zümreler Acemler ve Araplar olduğu için Türkler, avam durumunda kaldılar; Osmanlı döneminde de Türkler, bir tebaa ve halife sultanın kulu olarak değerlendirildiler.
Oysa asırlar boyu siyasette ve kültürde kurucu, yönetici ve yaratıcı olan Türk olmasına karşın, Türkler, tarihin derinliklerine gömülmüş durumdaydı.
Atatürk’ün en büyük zaferi; emperyalizme karşı yaptığı savaşlarda başarılar elde etmesi, saltanatı kaldırması, hilafete son vermesi, devrimler yapması ve vizyon olarak toplumun önüne çağdaşlığı koyması değil; Türk’ü, tarihin derinliklerinden söküp alarak, ortaya çıkarmasıdır.
Bu nedenle de;
Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Anadolu halkına Türk Milleti denir,” dedi.
Atatürk, “Ne Mutlu Türküm Diyene,” dedi.
Atatürk, “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir,” dedi.
Atatürk, “Türk, Övün, Çalış, Güven,” dedi.
Atatürk’ün oluşturduğu kurumlara baktığımızda öncelikle içinde Türk sözcüğü olan; TBMM karşımıza çıkar. Devam elim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu vb. söyleyebiliriz.
Bu nedenle 1934 yılında uygulanmaya başlanılan Soyadı Kanunu uyarınca TBMM tarafından Mustafa Kemal’le Türklerin Atası anlamına gelen ATATÜR soyadı verilmiştir.
Son günlerde değişik kesimlerin, farklı anlamlarda, Atatürk’e çatmalarının altında yatan aslında Türk’e ve Türklüğe çatılmasıdır. Yani çatılan Atatürk değil, Türklüktür. Hala kulaklarımızda, Kurtuluş Savaşını Türkler kazanacağına “keşke Yunan kazansaydı,” sözü, boş yere söylenilen bir söz değildir.
Tarihte devletlerin kuruluşlarında merkezlerinde: Monarşilerde hanedanlıkları, Otokrasilerde kişileri, Cumhuriyetlerde de halkı aldıklarını görürüz. Atatürk için artık ne kişi ne de hanedanlık vardır. Sadece halk vardır. Bu nedenle de Atatürk, halkın yönettiği devlet yönetim şekli olan Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923 yılında kurdu. Cumhuriyetin kuruluş günü olan 29 Ekim gününü, halkına bayram olarak armağan etti.
Yaşasın Cumhuriyet…
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 98. yılını kutluyor, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyetin kuruluşunda emeği geçen bütün kahramanlarımızı, şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle ve rahmetle bir kez daha anıyorum.