Sel olur, felaket…
Maden ocağı çöker, felaket…
Deprem olur, felaket…
Ormanlar yanar, felaket…
Aslında bunlar felaket değil, doğa olaylarıdır.
Eğer, doğa olaylarına karşı gerekli önlemler alınmazsa, o zaman, doğa olayları, felaket olur.
İnsanlar, liyakat ve ehliyet sahibi olmayanları görevlere getirip, onlara çok önemli yetkileri verdiği zaman, felaketleri kendi elleriyle yaratmış olurlar.
Bakalım:
Dere yataklarına inşaat ruhsatı verilirse, sel, dereden akma yerine önünde ne varsa yıkar, geçer gider.
Maden ocaklarında, maden işçilerinin güvenli çalışması sağlanılmazsa, her an bir çökme oluşur.
Bu felaket karşısında da “maden işçisinin madende ölmesi, maden işçiliğinin fıtratındandır,” denilmesi, felaketlerin oluşmasını önlemez.
Deprem, yeraltındaki fay hatlarının kırılması ile oluşan sarsıntılı bir doğa olayıdır. Eğer, sağlam zeminler seçilmezse, yapılan binalarda çimentolardan, demirlerden çalınırsa ve yapım aşamasında gerekli kontroller yapılmazsa, bu doğa olayı bir felaket olarak karşımıza çıkar.
Hani, deniliyor ya: “deprem öldürmez, bina öldürür,” diye.
Ormanlar, mevsimsel, dikkatsizlikler ya da bilerek yapılmaları nedeniyle, potansiyel olarak yanmaya hazır yerlerdir.
Orman yangınları, yeryüzündeki farklı coğrafyalarda da her an ortaya çıkar. Hatırlayalım, insanlar, çakmak taşı kullanarak, ateşi üretmeden önce de doğada orman yangınları vardı.
Orman yangınlarında en etkili mücadeleler, uçak ve helikopterlerle havadan yapılan mücadelelerdir. Dolaysıyla bu uçak ve helikopterlerin ve de parçalarının ederlerini öne çıkarılıp, satın alınma yerine, kiralama yönüne gidilmesi yerinde bir karar olmaz. Çünkü korunacak olan ormanlarımızdır.
Ormanlar, sadece üzerlerindeki ağaçlardan ibaret değildir, üzerinde yaşayan bütün canlılardır; üzerinde üretilen kültürümüzdür, güzelliklerimizdir, türkülerinizdir ve sevgilerimizdir.
Gerekli önlemler alınmazsa, ağaçlarımızla birlikte bunlarda yanar ve o zaman bir felaket yaşanılır.
Ülkemizde, 28 Temmuz 2021 yılında değişik yörelerde oluşan ve 12 gündür sürmekte olan orman yangınları, içimizi yaktı. Her taraftan “uçak ve helikopter yok mu?” feryatları yükseldi. Ne var ki, var olduğu üç uçağın kiralık olduğu ve yaklaşık Akdeniz ve Ege kıyılarını saran yangınlara yeterli olmadı. Soralım:
“Neden, vatandaşın vergileriyle vatandaşların ormanlarını korumak için uçaklar ve helikopterler alınmadı?”
“Neden, ülkemizde ormancılık ile eğitim almış ve bu alanda bakanlık yapmış, müsteşarlık yapmış, genel müdürlük yapmış değerli insanlardan yangın bölgelerinde yararlanma yönüne gidilmedi?”
Acaba yangın bölgesine gidilerek, yukarıdan vatandaşların kafalarına “keyif çayı” atılması yeterli mi görülüyordu?
Orman yangınları nedeniyle yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza minnet duyuyorum ve rahmet diliyorum. Yaralananlara da acil şifalar diliyorum.
Yangınlara müdahale için yaşamlarını hiçe sayarak mücadele eden başta orman teşkilatımızın ve itfaiye teşkilatlarımızın elamanlarına, belediye başkanlarımıza ve bütün vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Orman yangınlarını yakinen yaşayan, evlerini ve hayvanlarını kaybeden vatandaşlarımıza ve tüm ulusumuza geçmiş olsun diyorum.
Bu ülke bizim… Bu topraklar bizim… Bu ormanlar bizim…
Ve hiç unutmayalım, bu insanlar bizim…