Özellikle kenar mahallelerde oturanlar, bir taraftan hayvan yetiştirirken; diğer taraftan da onlarca dönüm arazilere buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi tahıllar ekerek, bunların üretimlerini yaparlardı.
Büyükbaş hayvanlar çobanlar tarafından sabahları evlerden alınır, akşamüzerleri de tekrar evlere bırakılırlardı. Bazen bu hayvanların uzun bir süre beslenecekleri ve korunaklı yerlerde tutuldukları da olurdu.
Küçükbaş hayvanlar, çobanlar tarafından, her öğle vakti evlere bırakılırdı. Genellikle koyun olan bu hayvanların sütleri sağılır ve bir süre duvar diplerindeki gölgelik yerlerde kaldıktan sonra tekrar sürüler halinde ve çoban köpeklerinin eşliğinde bir ya da iki çoban tarafından geri götürülürlerdi.
Pulluk kullanılarak atlar tarafından sürülen tarlalara güz ve bahar aylarında olmak üzere iki kez ekim yapılırdı. Güzün yapılan ekinlerin yeşermeleri baharla birlikte başlar güneşin toprağı ısıtmasıyla birlikte de boy vermesi sürerdi. Karadağ ve Toros Dağlarından esen rüzgârlarla öne ve arkaya yatmaya başlayan ekinler, adeta yeşil bir denizin dalgaları gibi olurlardı.
Ekilen toprakların etrafında ve bir baştan bir başa uzayıp giden yamaçlarda, kan kırmızıya boyanmış gibi boy atmış gelincikler ve sarı beyaz renklerdeki papatyalar uzanırdı.
Sarı rengin göz alıcı tonuna gelen ekinler, üç ya da beş kişinin yan yana gelerek, ellerindeki uzun oraklarla ve bir ritim tutturarak, derledikleri ekinler, toplanarak, kağnı arabalara yüklenip, harman yerlerine götürürlerdi.
Karaman’da çok yerde harman yeri vardı. Ben çokça Ak yokuştaki harman yerine giderdim. Burası, en az 15-20 kişinin getirdiği saplardan oluşan bir harman yeriydi. Getirilen saplar, daire şeklinde yayılırdı. Güçlü ağaçlardan yapılan ve birkaç santim kalınlığındaki ve alt tarafına çakmak taşları çakılan ahşap düvenler, atlar tarafından hareket ettirilir ve sapların saman ve başakların tane durumuna getirilene kadar saplar üzerinde dairesel hareketler yapılırdı. Harman sahipleri, güneş ve arpa ve buğday tozlarının yakıcı ve kaşındırıcı olumsuzlukları altında, saman ve tane elde edilinceye kadar gece ve gündüz harman yerinde kalırlardı.
Samanla tanelerin birbirlerinden ayrılmaları için rüzgârların esmesi çok önemliydi. Rüzgârların esmesiyle birlikte saman ve tane durumuna gelenler, ahşaptan yapılmış yaba adı verilen araçlarla havaya savrulurdu. Bazen de en son aşamada, kalburlarla ve ayakta olmak üzere tekrar taneler rüzgârda savrulurdu.
Harman yerinde elde edilen buğday, arpa, yulaf ve çavdar gibi tahıllar, tehliz çuvallara doldurulurlar, ihtiyaç fazlası olanlar, satılmaları için at arabaları ya da traktör römorkları ile tren istasyonunun yanındaki siloların önünde sıra oluşturulurlardı; ya da Buğday Pazarı’ndaki buğday tüccarlarına satılırlardı.
Günümüzde, Karaman’da yaşayanlar, bu harman yerlerini bilirler mi?
Ya da şöyle bir soru sorayım:
Karaman’da yaşayanlar, üzerinde yaşadıkları Karaman’ın bir kültür hazinesi olduğunu biliyorlar mı?