Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz kıyamete. Sağ olasın sosyal medya, yaşasın cehalet. Bilgi bizim neyimize, duyduklarımız yeter bize. Yalanla yoğrulmuş hamur, doğru mayayla kabarır mı?

Kelime dağarcığımız bin kelimeyi aşmayınca bazı konular yağmursuz bulutlar misali başımızın üstüne gölgesini bile düşürmeden hızla uzaklaşıp gidiyor. Liyakat, dirayet, ehliyet, adalet gibi…

Herkes modern zamanların konforunu süren, ekran karşısında zaman öldüren bireyler değil. Ekmek peşinde koşanımız da var, servetine servet eklemek için ömür tüketen de. Her insan ayrı bir dünya. Benim, insan hazinelerimizdeki önceliğim kültür ve sanatı sırtlananlardır. Kültür ve sanat insanları bizler için güzellikler üreten çağdaş dervişlerdir. Onlar, kendi alanlarının bahçıvanlarıdır. Kimi resim yapar, kimi kitap yazar, kimi şarkı söyler. Sanatçılar ruhumuzun ihtiyacı olan ne varsa onların hem üreticisi hem tedarikçisidir. Sanat ruhun, karın doyurmak bedenin, ilim zihnin ihtiyacıdır.

Bu yazıda tanıtacağım “İnsan Hazinemiz” ile ilk karşılaşmam Anı Bisküvi’nin Kültür Yayınları’ndan çıkan “Toprak Damlı Evlerin Çocukları II” adlı kitap sayesinde oldu. Bu kişi, Saray Holding’in kültürümüze önemli bir armağanı olan, Murat Ay’ın “Karaman Ezgisi” kitabında yine karşıma çıktı. 

O, bir entelektüel, musıkişinas, yazar, öğretim üyesi, radyo programcısı, on parmağında on marifet… Hepsinden öte “Kelime Avcısı”, kelimelerin izini süren bir gezgin…  “Özel terimlerin anlamlarını özümsemeden bilimde üretim olmaz. Terimlerin, kavramların göstergesi durumundaki kelimeler olmadan düşünemeyiz” diyen bir entelektüel.

İ.Ü. Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi mezunu. Aynı fakültenin Sanat Tarihi Bölümünden doktoralı. 1992’den 2019’a kadar Boğaziçi Üniversitesinde İngilizce etimoloji, çeviri, Türkçe dersleri verdi. Kalan Müzik için 20’den fazla musiki albümü yayına hazırladı.

O, 1996’dan bu yana Açık Radyo’da haftalık musıki programları yayınlıyor(du). Öyle ki, benim ilk mesleğe başladığım ve uzun yıllar çalıştığım Hürriyet’in kurucusu Sedat Simavi adına düzenlenen, Türkiye’nin en prestijli ödüllerinden birini, 1998’de radyo dalında, Ersu Pekin ile birlikte “Saz ve Söz" adlı programıyla kazandı.

Kendi ifadesiyle başlıca ilgi alanları; Osmanlı - Türk musıkisinin tarihi, İngiliz dilinin etimolojisi, sanat edebiyat kuramları ve Türkçenin doğru bir şekilde kullanılması. 1969’dan bu yana bu alanların konuları üzerine yazıyor, çeviriler yayımlıyor. Makaleleri dışında aşağıdaki kitaplar da onun:
Sermüezzin Rifat Bey’in Ferahnak Mevlevî Ayini (1991), Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılarda Musıki (1994, 2003), Geçmişin Musıki Mirasına Bakışlar (2008), Introduction to the Etymology of the English Language for Turkish Speaking Learnes (2020).

Çevirilerinden bazıları ise şöyle:
Perry Anderson’dan Batı Marksizmi Üzerine Düşünceler (1982, 2004), Bela Bartok’tan Küçük Asya’dan Türk Halk Musıkisi (1991), Eugenia Popescu-Judetz’den Türk Musıki Kültürünün Anlamları (1996).

Bunca birikimli ve üretken kişinin adı Bülent Aksoy. Aksoy, Karamanlı. Cumhuriyet İlkokulundan sıra arkadaşım, meslektaşım rahmetli Ali Galip Yazan’ın kuzeni. Dil sevdasının kökeninde ‘Türk dilinin merkezi Karaman’ın havasını koklayıp suyunu içmişliği olabilir. Sayın Aksoy, bunu saklamıyor. Toprak Damlı Evlerin Çocukları’nda kendini anlatırken şöyle yazmış:

“Hatırladıkça dövündüğüm bir konu daha var. Türkçenin tarihine, kullanımına çok meraklıyım. Anneannem Feride Tartanoğlu Karaman’ın köklü bir ailesinin kızıydı. Vaktiyle fark ettiğim ama yine değerlendiremediğim önemli bir meziyeti vardı. Konuştuğu Türkçe gözden kaçmayacak bir zenginlik taşıyordu. Öyle deyimler kullanırdı ki, şaşakalırdım. Hiçbir yerde duyamayacağımız yakası açılmadık sözler… Bunların dilcilik açısından özel bir değeri vardı. Bir gün bunu kendisine söyledim. Bu kadar deyimi nasıl öğrendin anneanne; sen konuşurken yanına bir teyp koymalı, ağzından çıkan her sözü kaydetmeli dedim. Evlâdım, benim bildiklerim pek bir şey değil, sen rahmetli dostum Ayşe’nin konuşmasını dinlemeliydin demişti. Demek ki, o da farkındaydı konuştuğu dilin zenginliğinden. Bir gün o konuşurken yanına bir teyp koydum. Ama işte, haydi konuş deyince olmuyor. İnsan ancak bir konuya kendini verdiği, neşelendiği, heyecanlandığı, öfkelendiği zaman o parlak sözleri kullanabiliyor.
Anadolu’nun öteki illeri gibi Karaman’ın da kendine özgü bir dili vardır. TDK’nin sözlüğünden bu yöre ağızlarını tanıyabilirsiniz. Ama bu derlemede daha ziyade kelimeler vardır; deyimler pek yoktur. Ben bu kaybı biraz olsun giderebilmek için çocukluğumdan beri Karaman’da duyduğum, hatırlayabildiğim sözlerden oluşan bir “Karaman yöre sözlüğü” hazırlayıp bilgisayarımda dosyaladım.”

Bülent Aksoy’la yeniden karşılaşmam, etimolojiye merakım sayesinde gerçekleşti. Bülent Aksoy’un, “Etimoloji Işığında Kelimelerin Dünyasında Gezintiler” kitabını çıktığı 2022’de aldım. İletişim Yayınları’ndan çıkan, üç ayda üç baskı yapan “Kelimelerin Dünyasında Gezintiler” kitabını bir solukta okudum. Bitti diyerek, kitapların arasında kış uykusuna göndermedim. Masamın daimi kitapları arasına karıştı. Yerini yadırgamadı. Elimin altında olmasına rağmen, kitapla ilgili notlarımı bir türlü yayına veremedim. Bir yazı üç yıl bekler mi? 

Bülent Aksoy’un kitabı, Batı dillerinden aldığımız kelimelerin anlamlarını içeriyor. Kelimeler üzerine denemeler veya kelime tarihçeleri üstüne söyleşilerden oluşmuş.

Bülent Aksoy, bir söyleşide (Aynur Kulak/K24) kitabını şöyle tanımlamış:
“Kelimelerin Dünyasında Gezintiler, Batı dillerinde kullanılan terimlerin çıkış noktasından başlayarak yayılma alanlarını, dilden dile uzanan güzergâhlarını, bu arada Türkçeye uğrayanların dilimizdeki serencamını araştıran, yanlış ya da kusurlu bir biçimde kullanılıyorsa bunlara dikkati çeken, yeri geldikçe söz konusu terimlerin kullanılışına ilişkin eleştirilerimi dile getirdiğim bir denemeler dizisi; kelime tarihçeleri üstüne söyleşiler de diyebilirsiniz.”

Kitapta seçilen kelimeler terimlerden oluşmuş. 

Aksoy, aynı söyleşide, hedef kitlesinin geniş olduğunu belirtmiş. Aksoy, Türkiye’de liselerde olsun, üniversitelerde olsun, yabancı dil öğretiminde büyük bir boşluk olduğunu gözlemlemiş. “Ezelden beri bu böyle. Dilin sadece gramerini öğretirler. Kelime öğretimi yok. Bu yüzden, aydınlarımız yabancı dili ezbere kullanıyorlar. İngilizceyi, Fransızcayı, Almancayı çok iyi öğrenip anadilleri gibi rahatça kullanan pek çok kimse vardır bu ülkede. Ama onlar bile Batı terimlerini sözlükteki yüzeysel anlamlarıyla, yarım yamalak biliyorlar. Bunlar yabancı dil bilenler. Bir de hiç bilmeyenler var. Ama hiç bilmeyenler de yabancı kelimeleri, özellikle terim değeri taşıyanları, kendi çevresinde nasıl duyduysa aynı şekilde, bol bol kullanıyor. Kelime öğretimi diye bir şey olmayınca terimler üzerindeki bilgimiz ister istemez sığ kalıyor. Dolayısıyla, hedef kitlem küçük bir kitle değil. Kullandığımız terimlerin anlamını özümseyebiliyor muyuz, en çok bunu önemsiyorum bu kitapta” demiş.

Bülent Aksoy’un kelimelere bakışını, “tercümanın karşılığı çevirmen olduğu için ‘duygularıma çevirmen oldunuz beyefendi’ diyemeyiz” cümlesinden anlayabilirsiniz. (Barış Özkul/Birikim)

Bülent Aksoy, kitabın arka kapağında belirttiği gibi, kelimeler dünyasında gezinmekten çok zevk almış. Yazarken duyduğu zevki okuyanlar da duyabilir diye düşünmüş. Aksoy şöyle diyor:
“Kelimelerin tarihçelerini bugünden başlayıp geriye, en eski kaynaklarına kadar götürmek, sözün gösterdiği anlam evrimini izlemek insan zihninin derin tabakalarına inmek gibi bir şey.”

Bülent Aksoy “Kelimelerin Dünyasında Gezintiler”de Türkçenin Arapça, Farsça ve Batı dilleriyle etkileşiminden, bu etkileşim sonucu dilimize yerleşen kelimelerin bugünkü algılanışlarına; zamanla anlam değişikliğine uğrayanlardan, yanlış yerde kullanıla kullanıla “galat-ı meşhur”a dönen kelimelere uzanan geniş bir alanda dil üzerine görüşlerine yer vermiş. Bunu yaparken, dili sadece bir iletişim
aracı olarak görmeyip, kelimeler, insan ve toplum arasındaki dönüştürücü ve besleyici ilişkiyi göstermeyi de ihmal etmemiş.

Kerem Ünüvar’ın editörlüğünü yaptığı 298 sayfalık kitabın bazı başlıkları şöyle:
-Yalama Olan “Söylem” Terimi
-Efendi
-“Magazin”in Yolculukları
-Patlıcanın Yazdığı Tarih
-Modern’in Geçmişi, Bugünü
-Terim Ne Demek?
-Entelektüel
-Felsefeden Safsataya, Sûfîden Sofuya
-Civilisation, Medeniyet, Uygarlık
-ibadet Yerleri
-Turunçgiller
-Tuz
-Şurup, Şarap, Şerbet, Meşrubat
-Despot, Tiran, Diktatör
-Aristokrat
-“Kapital”in Ürettikleri
-Frengi
-Melankoli
-Yersiz Yurtsuz Bir Millet: Çingeneler
-Ütopya 
-Ayak
-Tersane, Damacana, Fırtına, Forsa
-Çarpıcı Etimolojiler.

Karaman’da petrollü su sorunu yüzünden bugünlerde en çok kullanılan kelime “damacana” olmalı. Su satıcıları damacana siparişlerine yetişemiyormuş. Bülent Aksoy’un Kelimeler Dünyasında Gezintiler” kitabında “damacana” şöyle anlatılmış:
…..su taşımaya yarayan, ağzı dar, karın bölümü şişkin, yuvarlak, üstü hasırla kaplı büyük şişe anlamındaki damacana. Kelimenin İngilizcesi ilk bakışta gülünçtür: demijohn. Bire bir anlamıyla “yarım John”. Çağrışım yoluyla “bir adam boyunun yarısı kadar” diye tarif edilmiş sanki. İngilizceye Fransızcadan geçmiş. Kelimenin kaynağı Fransızca dame-jeanne, yani Layd Jane. On yedinci yüzyıldan başlayarak bu dilde uzun zaman kullanılmış. Şişenin biçiminin eski zamanların kabarık giyiminin etkisiyle tıknaz, toplu görünümlü bir kadına benzetilmiş olduğu izlenimini uyandırıyor. Kelimenin kökeni belirsiz. İtalyancası da damigiana, aynı kelime. Türkçeye İtalyan denizcilerden geçmiş olsa gerek. Bilinmeyen bir yabancı dilden çıkan bu kelimenin halk yakıştırmasıyla bu biçimlere sokulduğu sanılıyor. Webster sözlüğünün gözden geçirilmiş, kısaltılmamış baskısında, bu kelimenin Arapça damajâna’nın ( ya da damjâna) bozulmuş bir biçimi olduğu, onun da İran Horasan’ının bir zamanlar cam işleriyle tanınmış şehri Damaghan’dan gelmiş olabileceği tahmini yürütülmüş. Değişik yazımlarla Arap dillerinin yanı sıra Yunanca, İspanyolca, Portekizce, Romence, Arnavutça, Bulgarca, Dalmaçyaca gibi dillerde de kullanılan bir ortak kelime damacana.

“Kelimelerin Dünyasında Gezintiler” sadece etimoloji ve dilbilim ile ilgilenenler değil, her gün
sıklıkla kullandığımız ama tarihin derinliklerinden bugüne süren yolculuklarını bilmediğimiz kelimeleri daha yakından tanımak
isteyen okurlar için de bir başucu kitabı... 

Kelimelerin dünyasında gezmeyi erken yaşta öğrendim. 12 yaşındaki bir çocuğun Arapça ve Farsça derslerinde başlayan kelime yolculuğu hiç bitmedi. Karaman’ın insan hazinesi Bülent Aksoy’un kitabıyla da en güzel yolculuklarımdan birini yaptım. Emeğine sağlık. 

Kelimelerin dünyasına yolculuk yapanlardan biri de, bir dönemin cevval gazetecisi, günümüzün sufîsi Leylâ İpekçi’dir. Bir selam da ona gönderelim.

“Kelimelerin nurlu yüzüne yaklaşmak istiyorum biraz. Benim yolculuğum da bu. Belki böylelikle Allah’ın en sevdiği kelimeyi, hatta giderek harfi bulabilirim.” (Leylâ İpekçi/ Leylâ’nın Defteri Denemeler, Edebiyat Günlükleri Söyleşiler)