Sonbahar güneşinin altında, yeşil yapraklar arasında rüzgarla sevişip duran sandal çilekleri kızarıp ballandı. Toroslar’ın Akdeniz’e bakan yamaçları soyulmuş sandal kabuğu kokuyor şimdi. Bu coğrafyanın insanına bu coğrafyanın gerçek kokusunu anlatıp yaşatamaz isek sandalı odun, kuşu kebap, balığı ızgara, ormanı piknik yeri olarak bilen kuşakların sonu gelmez iştahının kurbanı olacağız…
Sonbahar her zaman hüzünle gelmez. Sararıp kızaran, solup dökülen yaprakların yanında her zaman tazeliğini ve canlılığını koruyan türler Ekim’in kızıla çalan hüznüne neşe çalar durur…
Sandal ağacı da işte o türlerden biridir.
Akdeniz ve Ege’de maki topluluklarını arasında, çoğunlukla kızılçamların arasında yetişen sandal ağacının kiremit rengindeki gövdesi ve her dem yeşil yapraklarının yanında en çok da ‘çilek’ denilen meyveleri ilgi çekicidir.
ŞEKERCİ USTASININ ELİNDEN ÇIKMIŞ KIRMIZI DRAJELER
Bilimsel adı ‘Arbutus andrachne L.’ olan ve 5-6 metreye kadar boylanabilen sandal ağacının meyveleri için yılın bu mevsimi olgunlaşma dönemi. Şekerci ustasının elinden çıkmış küçük drajeleri andıran çekici görünümlerine karşın iyice olgunlaşmamış olan meyvelerin tadı biraz buruk olsa da Anadolu halkının hafızasında yer eden orman tatlarından biridir.
Çanakkale’den İskenderun’a kadar uzanan kıyılarda, 500 ila 800 metrelik yükseltilere kadar doğal olarak yetişen sandal ağacı, Karadeniz Bölgesinde de Kastamonu, Sinop, Artvin gibi kentlerin coğrafyasının yanı sıra Tokat’tan Amasya’ya uzanan bir hat boyunca da görülebiliyor.
SANDAL AĞACI KABUĞUYLA RUHLARI SELAMLAYAN ŞAMANLAR
Gövdesinin rengi ve formundan dolayı Adanalılar sandal ağacına ‘kızılbacak’ diyorlar. Pagan Akdeniz kültürlerinde dalları evlerin kapısına asılan sandal ağacının kötü ruhları ve vampirleri kovacağına inanılırmış. İnce bir kağıt gibi soyulup dökülen hoş kokulu kabukları ise geçmişten beri bir çok kültürde tütsü olarak kullanılıyor. Batı Antalya’da, Kaş ve çevresinde yakın zamana kadar sandal ağacı kabuğu tütsüsü her Perşembe günü geçmişlerin ruhuna erişmek için kullanılırdı. Anadolu coğrafyasının bitkilerinden elde edilen tütsüler de tıpkı sepileme gibi Şaman inancından bugüne uzanan bir tür ruhsal iletişim aracı. Son yıllarda bu gelenek hızla kaybolsa da yaşı 50’inin üzerinde olanlar ‘buhur’ kokan sokaklarda geçen çocukluklarının anılarını dün gibi anımsıyor olmalı.
HAYDÜLEN DE HAYDÜLEN, KARADAĞLARIN SANDALI DA SANDALI..
Muğla yöresinin sandal ağacıyla kurduğu ilişki daha derindir. Bafa Gölü’ne bakan Beşparmak (Latmos) dağlarının eteklerinde ak sütlü kara zeytinlere, altın çiçekli defnelere eşlik eden sandal ağaçları yöre insanının hafızasında özel bir yere sahiptir. Yüz yılı aşan geçmişiyle Yerkesikli genç Eyüp’ün zeybek oynama uğruna düştüğü töre çemberinin hüzünlü öyküsünün anlatıldığı bir ağır zeybek, bir ağıt olan ünlü Kerimoğlu zeybeğinin insanın içine işleyen ezgileri Karadağların sandallarının arasında bugün de yankılanır durur:
“Haydülen de haydülen/ Karadağların sandalı da sandalı/ Vurulmuş da ganeyo Kerimoğlu’nun her yanı da her yanı…”
TAHRİP EDİLEN COĞRAFYANIN YARALARINI İYİLEŞTİREN BİR MERHEM
Sandal ağacı tıpkı gövdesinin rengi gibi olan Akdeniz’in kırmızı toprağını çok seven bir bitki. Özellikle tahrip edilen ve yangın görmüş alanlarda hemen nöbete koşup coğrafyayı bir merhem gibi sarıyor. Bir nevi yaralanan coğrafyalara ilk yardıma gelen bir öncü birlik. Ormanlara sadece ‘işletme’ alanı olarak bakanların gözünde elbette ekonomik değeri ‘kerestesi para getiren’ ağaç türleri kadar değeri yok ancak sandal ağacının ekolojik değeri kuşkusuz kerestesinin değerinden çok daha fazla.
TURİSTİK OLMADAN ÖNCE ‘SANDALİST’ OLAN KIYI KENTLERİ
Yine de bu ekonomik değerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Eğer istenirse ve akılcı kullanılabilirse, sandal ağacının yaratacağı ekonomik değerler de kırsal yoksulluğu yenmek için önemli bir katkı sağlayabilir. Turizmin henüz gelişmediği yıllarda bugün bir çoğu ‘turistik’ olan güney kentlerimizin geçmişinde sandal ağacının önemli bir yeri vardır. Halkın geçimini denizden ve maki ormanlarından sağladığı yıllarda Fethiye ve Kaş çevresinde sandal ağacından mangal kömürü yapan köylüler deniz yoluyla bu kömürleri yakın kentlere satıyordu. Sert dokulu sandal ağacından elde edilen mangal kömürü yüksek enerjisi ve is yapmayan özelliği ile evlerin içindeki mangallarda ısınmak amacıyla da kullanılmış. Yüksek tanen içeren taze yaprakları ilaç sanayinde kullanılan sandal ağacının geleneksel halk hekimliğinde de yaygın olarak kullanılmış.
BUGÜNÜN İNSANI COĞRAFYANIN DİLİNİ UNUTTU
Geçmiş halkların dilini iyi bildiği ve büyük bir ustalıkla sırrından yararlandığı, yok etmeden koruduğu bu coğrafyanın değerleri şimdinin insanının yayılmasının önünde birer engel gibi görülüyor. Şuraya bir villa konduralım, buraya bir site yapalım, işte şu yamaç, şu koy, şu tepe otel yapmak için biçilmiş kaftan. Ya şu sırttan bir yol geçirsek. Devletten destek alsak, maki'yi kesip akasya, badem diksek…Bütün bu yağmanın ortasında insanoğlunun karşısında savunmasız biçimde öylece duyuyor sandal ağaçları. İnce, pürüzsüz, kırılgan dallarıyla…
DEVLET SANDAL AĞACINI ‘ORMANDAN’ SAYMIYOR
Akdeniz coğrafyasına özgü bir doğa hazinesi olan maki topluluklarının arasında kendine özgü bir yeri olan sandal ağacı ne yazık ki makinin diğer üyeleri gibi ‘ormandan’ sayılmıyor ve ‘çalı-çırpı’ muamelesi görüyor.
Bu nedenle tıpkı benzerleri gibi herhangi bir yasal korumaya sahip değil. Kısaca sandal ağaçlarından oluşan bir orman devlete göre ‘orman’ değil. Oysa neyin korunup neyin korunmasız bırakılarak yağmalanacağına sadece insanın karar verdiği bir ekosistemde sandal ağacının canlı yaşamı için işlevi oldukça önemli. Bu işlev, aynı zamanda koruma ya day ok etme kararını veren insanoğlu için de geçerli. Bu yüzden sandal ağacı topluluklarının yoğun olduğu kimi alanlarda türün korunması için çalışmalar yapılması gerekiyor.
KAŞ- DEMRE ARASINDAKİ SANDAL ORMANLARI KORUNMALI
Örneğin Kaş-Demre karayolu kıyısında Yavu ve Davazlar mahalleleri arasında bulunan saf sandal ormanları bu konuda ideal bir seçim olabilir. Son yıllarda turizm gelirlerinin cazibesiyle birlikte yöre halkı sandal kömürü yapmayı bıraktığı için bu bölgedeki topluluklar oldukça gelişim göstermiş durumda.
Koruma altına alınmış bir sandal ormanı hem ekolojik hem de ekonomik işlevi bakımından önemli bir cazibe merkezi olabilir. Bir türü korumak için illa da endemik olması gerekmiyor. Örneğin bir zamanlar Myra’ya (Demre) adına veren mür ağacının bölgede yoğun olarak yetişmesine rağmen bugün türün yok olması gibi şimdilerde bolca bulunan sandal ağaçları da yok olabilir.
BU KOKUYU BU İNSANLARA ANLATAMAZSAK…
Mart ve Nisan aylarında çiçekleriyle, Eylül-Kasım arasında da meyveleriyle benzersiz bir görsel şölen sunan sandal ağaçları sonbaharın hüznüne çilek kokusu katıyor. Sandal ağaçları hala ve iyi ki varlar. Sonbahar güneşinin altında, yeşil yapraklar arasında rüzgarla sevişip duran sandal çilekleri kızarıp ballandı. Toroslar’ın Akdeniz’e bakan yamaçları soyulmuş sandal kabuğu kokuyor şimdi.
Bu coğrafyanın insanına bu coğrafyanın gerçek kokusunu anlatıp yaşatamaz isek sandalı odun, kuşu kebap, balığı ızgara, ormanı piknik yeri olarak bilen kuşakların sonu gelmez iştahının kurbanı olacağız…