Hukukumuzda tüketici kavramı ‘’ Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi ‘’ tanımlaması yapılmıştır. Tüketici hukuku kurallarından yararlanmak için ise kanunun tanımında tüketici olan kişilerden olmak ve yapılan işlemin ticari veya mesleki amaç taşımaması gerekmektedir.
Buna bir örnek verecek olursak son dönemlerde haberlerde sürekli olarak zincir marketlerden bahsedilmektedir. Zaman zaman kampanya yapılan bu marketlerde ünlü telefon üreticisi firmaların ürünleri de satılmaktadır. Zincir marketler telefon üretici firmadan telefonları almakta ve bunu marketlerinde satmaktadır. Bu ünlü telefon üreticisi ile zincir market arasındaki telefon alım ve satım işlemi bir tüketici işlemi değildir. Zira burada hem üretici firma, hem market ticari amaçla hareket etmiştir.
Akşam eve giderken bu zincir markete uğrayan vebir süredir telefonunu yenilemek için indirime girmesini bekleyen vatandaş bu telefonu aldığında bu alış-satış işlemine tüketici hukuku kuralların uygulanmaktadır.
Aslında satışı yapılan telefon aynı olmasına rağmen tarafların sahip oldukları sıfatlar nedeniyle bu satışa ilişkin kurallar farklılık arz etmektedir.
Tüketici kavramını açıkladıktan sonra ülkemizdeki tüketici hukuku gelişmelerinden de bahsetmekte fayda vardır. Şöyle ki konu ile ilgili şu an yürürlükte olan kanunumuz 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’dur.
Adından da anlaşılacağı üzere aslında bu kanundaki kuralların çoğu güçsüz konumda olan tüketiciyi korumayı amaçlamaktadır. Çünkü yazımızın başında verdiğimiz telefon örneğinde telefon üreticisi firma günde belki on binlerce, zincir market ise yüzlerce telefon satmaktadır. Yani bu işlem taraflarca çok defa yapılmaktadır. Bu nedenle bu işlemi daha çok sayıda yapan tarafların, her gün yeni telefon almayan vatandaşa göre daha farklı kurallara tabi olması gayet olağandır.
Tüketici haklarının ortaya çıkışı konusunda ise tarihsel olarak iki ayrı temel vardır. Bunlardan birincisi tüketici hukuku kurallarının çok eskiye , Roma Hukuku’na kadar dayandığı görüşüdür. Ülkemizin de dahil olduğu Kıta Avrupası hukuk sisteminin bir çok kuralı Roma Hukuku temellidir. Roma Hukuku döneminde alıcı, her şeyden önce satın aldığı şeyin iyi ve kusursuz olmasını talep etmeye hakkına sahipti. Iuscivile döneminde, satıcının ayıptan sorumluluğu, malda varlığını ya da yokluğunu bizzat taahhütte bulunduğu özellikler sebebiyle doğmaktaydı. Bütün bu kurallar tüketici haklarının temelini Roma Hukukuoluşturur, demektedir.
İkincisi ise tüketici haklarının temelinin Kennedy Bildirisi’ne dayandığı görüşüdür. 20 Ocak 1961 tarihinde ABD’nin 35. Başkanı olarak göreve başlayan John Fitzgerald Kennedy görevi devralırken yaptığı konuşmada dünyadaki savaş ortamının sona erdirilerek barış ilan edilmesi, insan haklarının sağlanması ile özgürlük ve hürriyet kavramları üzerinde durmuştur. Konuşmada tarihte ilk defa tüketicinin özel olarak korunması gerektiği bildirilmiş ve tüketici kavramı ve haklarından bahsedilmiştir. Kennedy’ye göre tüketici sahip olduğu sıfat nedeniyle normal bir vatandaşa göre daha çok korunmalıdır. Bu görüş ise tüketici haklarının çok daha geç ortaya çıktığını savunmaktadır.
Ülkemizde tüketici hukukundaki gelişmeler maalesef bir çok ülkeye göre daha çok geç yaşanmıştır. Bu durumun sebebi ekonomik olarak Türkiye’nin bu alandaki gelişiminin , düzenleme yapan diğer ülkelere göre daha geç gerçekleşmiş olmasıdır. Ülkemizde liberal ekonomiye geçilmesi ile birlikte pazarlama yönteminin değişmesi tüketicinin korunmasına ihtiyacın olduğunu göstermiştir. Tüketicinin korunmasına dair kanun çıkarılmasının bir diğer nedeni de Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında düzenleme yapılması zorunluluğudur. Uyum sürecinde tüketici ile alakalı bir kanunun olmaması sorun olmuş ve Avrupa Birliği yönergelerinin iç hukuka uygulanması ile ilk kanun yapılmıştır.
İç hukuk kurallarımızda tüketici hakları ile ilgili olarak sorun yaşandığı zaman harekete geçirilebilecek iki aşamalı bir düzenleme bulunmaktadır. Kanunun uygun gördüğü başvuru yolları ise TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİ VE TÜKETİCİ MAHKEMELERİ’dir. Bu düzenlemeye göre her yıl belirlenecek bir parasal sınırın üzerindeki ve altındaki uyuşmazlıklar için farklı yollar mevcuttur. Bu parasal sınır 2023 yılı için 66.000,00 TL olarak belirlenmiştir.
Buna göre 66.000,00 TL olan parasal sınırın altındaki uyuşmazlıklar için öncelikle TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİNE başvurulmalı, buradaki karara göre gerektiği takdirde TÜKETİCİ MAHKEMELERİNE başvurulabilmektedir.
Uyuşmazlığın parasal miktarının 66.000,00 TL sınırının üzerinde olması halinde ise tüketici hakem heyetlerinin karar verme yetkisi yoktur, burada tüketiciler TÜKETİCİ MAHKEMELERİ’nde dava açmalıdır.
Her ne kadar tüketici haklarına ilişkin düzenlemeler genel olarak tüketiciyi korumaya yönelik olsa da diğer bütün mevzuat kurallarımız gibi uyuşmazlığın iki tarafının da haklarını korumayı amaçlar. Bu nedenle tüketicilerin hak kaybı yaşamaması ve süreci doğru bir şekilde ilerletebilmesi için hukuki yardım alması şarttır. Hukuki yardım ise aşağıdaki kanun maddesi gereğince sadece avukatlar tarafından gerçekleştirilebilir :
“Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem ve yargı yetkisini taşıyan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek yalnız baroda kayıtlı avukatlar tarafından yapılabilir.
Yukarıda belirtilen konularda, avukatlar dışında hiç kimse evrak düzenleyemez ve takipte bulunamaz. Bu konularda iş takibi yapamaz.”