“Atatürk'ün kurduğu orman çiftliğindeki çınarlar sökülerek yerine yapılan kaçak sarayın bahçesine milyonlarca lira harcanarak Avrupa'dan getirilerek dikilen ağaçların arasında Anadolu çınarı var mı bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa Anadolu'da çınarlar sökülerek tükenmez! Bu toprağın altında küçük, kılcal kökleriyle birbirine dokunan, varlığını birbirine duyuran milyonlarca çınar var... Bunca öfke, bunca kibir, bunca şiddet işte bu yüzden. Çünkü çınarlar ölmez, Anadolu bölünmez!”
Tarih, 29 Ekim 1923. Yer, Ankara. Adına Anadolu denilen koca çınarın köklerini bu topraklardan sökmeye çalışanlara karşı meydan meydan direnerek bağımsızlık ateşini yakan Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'i ilan etmesinin ardından ülkenin dört bir yanına büyük bir coşkuyla duyurulan haber, o yıllarda karayoluyla ulaşımı olmayan Kaş'a Elmalı ilçesi üzerinden gelen atlı postacının taşıdığı gazete haberiyle ancak iki gün sonra ulaşır...
Cumhuriyet'in ilanıyla ilgili haberi coşkuyla karşılayan Kaşlılar, bugün ilçenin meydanı olan ve etrafı kafeler, restorantlarla çevrili olan alanda toplanarak büyük bir ateş yakarlar. Öyle ki Kaşlıların yaktığı Cumhuriyet Ateşi, hemen karşıda bulunan 3 mil uzaklıktaki Yunanistan'ın Meis adasından görünecek büyüklüktedir...
Bu küçük meydanda toplanan 150-200 kişilik grup, evlerinden getirdikleri yiyeceklerini, umutlarını ve türkülerini paylaşarak Cumhuriyet ateşinin başında saatler süren bir kutlama yaparlar....
Ertesi yıl aynı aynı gün, aynı meydanda toplanan kalabalık, yeniden yakar Cumhuriyet ateşini. Sonraki yıl yeniden, yeniden... Olağanüstü zamanlarda kesintiye uğrasa da bu böylece sürüp gider...
O meydanda bulunan ve yıllara meydan okuyan koca çınar, zamanın tanığı olarak dalları altında yaşananları hafızasında biriktirip durur...
Yıl, 2002... Ülkenin dört bir yanını sarmaya başlayan rant hırsının bu küçük ilçeye de sıçramaya, güzel sokaklarının beton kokmaya başladığı günler... Bir sabah uyandığımda, sokağımızda bulunan en az 300 yaşındaki koca bir zeytin ağacının, yerine küçük bir bina yapılmak için söküldüğüne tanık oluyorum. İnsanlar etrafında toplanmış. Sanki bir av sahnesi... Koca zeytin önce kesilip sonra binlerce yıllık kökleri azı dişi gibi toprağın karnında sökülüp çıkarıldı. Ardından da parçalanarak bir kurban töreni atmosferinde etrafında toplanan kalabalığa pay edildi. Kimi kollarını, kimi bacaklarını, kimi budunu, kimi de gövdesini üleşti...
İçimin taa derinlerinde bir şeylerin öldüğünü hissettim...
Sonra o zeytinin yerine sevimsiz mi sevimsiz, çürük diş gibi her gördüğümde içimi sızlatan bir bina diktiler, kiraya verdiler...
O günlerde meydandan geçerken kimi esnafın o ulu çınarın altında toplanıp başlarını havaya kaldırarak, zamanın tanığı olan bu ağacın onlara fazla gelen dallarıyla ilgili kimi düşünceleri olduğunu duyunca aklıma o zeytin ağacı geldi ve içim bir kez daha çekildi...
O günlerde Kaş Kitap Şenliği'nin hazırlıklarını yapıyordum. Dönemin yetkililerine giderek meydandaki yaşlı çınarın korumaya alınması gerektiğini söyledim. Ama bunun hemen yapılmasını...
Bir hafta sonra, 14 Ekim 2002 tarihinde o çınarın altında buluştuk... Çocuklar, gençler, eli bastonlu yaşlılar... El birliğiyle küçük bir törenle çınarımızın gövdesine bir plaket taktık. Adını da çoktan bulmuştuk: Cumhuriyet Çınarı. Çünkü hem çınarımız için hem de o çınar gibi milyonlarcasını koynunda saklayan ülkemiz için can sıkıcı günlerden geçiyorduk. Cumhuriyet çınara, çınar cumhuriyete can versin, ikisinin de ömrü uzun olsun diye... Çınarımızın dalları kurtuldu. İki hafta sonra da altında yine Cumhuriyet Bayramımızı coşkuyla kutladık...
Sonraki yıllarda da bu böyle sürüp gitti: (http://odatv.com/bu-cumhuriyet-balosunu-cankaya-kosku...)
Cumhuriyetin çocukları baskılara, zulümlere, yıkımlara karşı hep o çınarın altında bir araya gelerek haykırdılar özgür bir gelecek düşlerini. Öğretmen Züher Çapar’ın, Önder Hoca’nın, Ziraat Mühendisi Can Kahvecioğlu’nun, Kadriye’nin, Munise’nin ve Dilek’in; haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı yapılan her eylemde dillendirdikleri; “Biz çocuklarımıza özgür bir gelecek bırakmak istiyoruz, ya siz?, Direne direne kazanacağız!” sloganları, adını anamadığım yüzlerce yürekten dökülen haykırışlara karışıp, binlerce kez kaydoldu o koca çınarın hazıfasına.
Bilimsel literatürde (Platanus Orientalis) olarak adlandırılan Anadolu Çınarı, doğu çınarı olarak da bilinen türün genel adı. Tarihin en ünlü bilgelerinden biri olan Platon'a adını veren bir bilge ağaç. Ancak Gazipaşalı Yörükler bu sırrı çok önceleri çözmüşler, çınar ağacını 'platan-biladan’ diye anıyorlar...
Her gün binlerce insanın altında oturup yaşamı damıttığı, yürüyüp geçtiği, gülüp eğlendiği, durup düşündüğü, aşık olup, öfkeden deliye döndüğü Cumhuriyet Çınarı, sabırlı bir bilge tavrıyla yine zamanın tanığı olmayı sürdürüyor...
Cumhuriyet işte böyle bir şey. Dallarıyla bir şemsiye gibi üzerimize kol kanat geren, görkemli ama mütevazı, bilge ama suskun, sabırlı, ulu bir ağaç... Altından geçip gittiğimiz ama varlığını unuttuğumuz...
Bugün Beştepe'deki kaçak sarayda, cumhuriyete küfrede küfrede semirip varlığını öyle sürdürenler, cumhuriyet adına halkı, yani 'cumhur'u ağırlayacakmış. Atatürk'ün kurduğu orman çiftliğindeki çınarlar sökülerek yerine yapılan kaçak sarayın bahçesine milyonlarca lira harcanarak Avrupa'dan getirilerek dikilen ağaçların arasında Anadolu çınarı var mı bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa Anadolu'da çınarlar sökülerek tükenmez!
Bu toprağın altında küçük, kılcal kökleriyle birbirine dokunan, varlığını birbirine duyuran milyonlarca çınar var...
Bunca öfke, bunca kibir, bunca şiddet işte bu yüzden...
Çünkü çınarlar ölmez, Anadolu bölünmez!
(Araştırmacı Gazeteci Yazar Yusuf YAVUZ)