Günlerden bir gündü. Mart ayinin karlı, soğuk günüydü. Bir cinayetin işlendiği bildirildi. Bizim ilçenin sınırında bir adam tabancayla vurulup öldürülmüştü. Açıkgöz jandarma Komutanı “ölüyü bizim” sınırdan kaldırıp, komşu ilçenin sınırına götürelim, onlar uğraşsınlar.” Deyince güldüm, ekiple birlikte olay yerine gittik. Çevrede kar yığınları vardı. Karayolunun biraz uzağında kapı ve pencereleri olmayan, tek katlı, düz ayak, tek bir odalı yapı vardı.
Ölü sırtüstü yatmış, sinekler yüzüne konup konup kalkıyorlardı. Yeşilimsi renkte, arsız arsız yüzünü kaplamışlardı. Tavandan sarkan bir çengelde yüzülmüş bir koyun asılmıştı. Yerde bir sini, üzerinde rakı şişesi, bardaklar, meze artıklar vardı.
Cesedi otomobiliyle Ankara’ya giden, bir doktorla eşi bulmuşlar. Sorduğumda, eşinin tuvalet için ormana gittiğini, dönüşte de cesedi gördüklerini anlattı. Benim canı tez bir yazmanım vardı. İkide bir bana gelerek, eylemi doktorun işlediğini söyledi, durdu. Savdım başımdan. Kişi tabancayla vurulmuştu. Yerde de boş kovanlar vardı. Koyunu, boş kovanları ve cesedi alıp ilçeye döndük.
Bu arada anlatacaklarım var. Bize meslek öncesinde böylesi olaylarla karşılaştığımızda yapacaklarımız öğretilmemişti. Biz de polisiye romanlardan, filmlerde öğrendiklerimizle yetiniyorduk. Bir zamanlar belediyede çalışmıştım. Kesimevinde (mezbaha, salhane) kasaplar, hayvanları kestirir, özel işaretlerini çizerlerdi. Etlerin karışmaması içindi bu. Sonra sacla kaplı taşıma aracıyla kasaphaneye getirilip, dağıtımı yapılırdı. Hayvanların imlendiğini bildiğim için buradan iz sürmeye başladım. İlçe küçüktü. Jandarmayla koyunu önce kesim evine, sonra da hangi kasaba verildigini öğrenmesi emrini verdim.
Çok zaman geçmedi. Kasap bulundu, onun anlatımıyla müşterilerine ulaşıldı. Üç kişiymişler. Kendin pişir, kendin ye, olayın olduğu yeri açmışlar. Günün şerefine rakı alemine başlamışlar. Rakı şişede durmayınca, tartışma kavga ederken, ortaklardan 40 yaşlarında uzunca boylu zayıf köylü kılıklı sanık çekmiş tabancasını arkadaşını öldürmüş. Sanığın yakalandığını öğrenince karakola gittim.
Daha kapıya ayak attım atmadan, öyle öyle bir şamar sesi yankılandı ki şaşırdım. jandarma öylesine hırslanmış ki, suçu itiraf eden sanığı dövüyor. Engelledim, eleştirdim. Sonra sanığı sorguladım, hiçbir şeyi gizlemeden anlattı. Zaten tabancasını da teslim etmişti. Belediyede çalışmanın deneyimi işimize yaramıştı.