Eylül ayının son haftasında, Yer Bilimci (jeolog) hemşerimiz Profesör Tahir Emre, Gazi Mustafa Kemal İlkokulunda bizlerle buluştu. Benim ilk sınıfımda toplandık. Emre ile önceden tanışıyorduk. Remzi Tartan’ı arıyordu. Büroma geldi, merdivenlerden çıkarken, daha “selam-sabah” demeden pencere altında bulunan taşı görünce “bu nedir?” diye sordu. Şaşırdık. Hoşgeldinlerden sonra onu “Gödet çıkışında buldum” dedim. Arı peteği taşılı sandım dedim. Yanıtı “bu mercan kayalarını (resif) oluşturan mercanların taşılı (fosili)” dedi. Söyleşi derinleştiğinde Remzi ile bana Karaman’ın jeoloji varsıllığını oluşumunu kitaplaştıracağına söz verdi.
 
Gelelim söyleşiye. Karadağ, yanardağların oluşumu, obruklar, yeraltı sularının konumu, deprem, toprak kayması gibi doğa olaylarını anlattı. Her konu tüm açıklığıyla gözlerimizin önünde canlandı. Özellikle depreme değinirken  “yer bilim verileri göz önüne alınsaydı ülkemizde depremlerde böylesine yıkımın, ölümün yaşanmayacağını” belirtti. Akademik Bilim Terimleri Sözlüğü’nün Yerbilimleri Bölümünü (https://terimler.org/) hazırlayan Emre, gözümde daha da bir büyüdü. Dili Türkçe’ye değer vermiş olması ne iyiydi. Kanım daha bir kaynadı ona.
 
Taşıllarla ilgili bir anısı da şöyle: Üniversite öğrencisi iken yazın halasını ziyarete gelir. Aşenenin kapısının önünde bir taşıl görür. Şaşırır. Fadime (Konur) halasına “bu taşı nerede buldun” diye sorunca halası sıradan bir olaymış gibi “tarladan” der. Emre “Taş”ı alır. Onun “derisi dikenlilerden” denizkestanesi olduğu, 23 milyon yıl önce Karaman Jeolojik Havzası’nda yaşadığını öğrenir.
 
Anlatılanları dinlerken çocukluğuma döndüm.  7-8 yaşımdayken Ebe’min yaşadığı Boyalı köyüne gitmiştik. Pekmez küpünün üstündeki taşı gördüm. Ebem onu kapak olarak kullanmıştı. İstedim, “al” dedi. Bu bir denizkestanesi idi. Biz öyle belledik. O gün bugün taşlara olan ilgim hiç eksilmedi. Üniversite seçiminde yerbilimine girmek isteğim gerçekleşmedi. Kazı bilim (arkeoloji) taşları, yerbilim taşları beni hep, kendilerine çektiler. Yerin taşları, insan eliyle buluşmuşlardı. Ev, saray, köprü, yol, fabrika, iş yerine dönüşmüşlerdi.

O gecenin bitmesini hiç istemedim. Zaman dar olsa da Emre kardeşimiz söyleşisi hep sürsün dedim. Lise 3’de yerbilim dersinde sanıyordum kendimi. Konuşma sürdükçe bilimin ışığını, hurafelerin karanlığı daha da belirginleşiyordu. Emre bey, Karaman’ın yer yapısını kitaplaştıracağı muştusunu verdi. Karadağ’ın patlamalarını anlattığında ne denli sevindim anlatamam. Obruklar, yeraltı sularının acıklı durumu o gece anlatılmıştı.
 
 Prof. Dr. Tahir Emre, kitabın hedef kitlesinin yerbilimcilerden çok Karaman “sevdalıları” olduğunu ifade etti. Kitabın çatısını kurarken jeolojik bir konuyu popüler olarak sıkıcı olmadan nasıl anlatılabileceğini düşünmüş. Jeolojiyle ilgilenmemiş kişilere, sıkılmadan okuyabilecekleri bir yayın hazırlamanın güçlüğünü jeolojinin ne olup ne olmadığından ve belli başlı jeolojik terimlerden söz ederek aşmaya çalışmış. En büyük hayalinin, kitabının yayınlanmasının ardından Karaman’da jeopark alanlarının belirlenmesi ve Karaman’ın endemik fosillerinin sergilenebileceği bir jeoloji müzesinin açılışını görmek olduğunun altını çizdi. Bu arzusu için düzenlenecek kampanyayı destekleyeceğini belirtti.
Böyle bir kampanyanın tez zamanda düzenleneceğini düşünüyorum. Emre’nin açıklamalarına göre bu talebin yerine getirilmesi Karaman için zorunlu ve acil bir ihtiyaç. Dilerim Karaman bu konuya sahip çıkar.
 
 Gazetemizde 1-10-2024 günü yayınlanan haberin başlığı şöyleydi: “Kuyulardan Tuzlu Su Çıkmaya Başladı: Çiftçiler Tedirgin” Açgözlülüğün sonucu bu. Daha kötüsü önümüzde. Akçaşehir yeraltı sularının tuzlanmasıyla ilgi olarak Sayın Emre kardeşimize danışmak gereği duyduk. Emre Bey yeraltı suları ile ilgili soruma şu iletisi ile yanıt verdi:

Yeryüzünün altındaki kayaların ve zeminlerin içerdiği, herhangi bir şekilde yeryüzüne ulaşan veya ulaşamayan, çıkarılabilen veya çıkarılamayan tüm sular yeraltı suyu olarak adlandırılır. Yeryüzüne ulaşan yağmur ve eriyen karların suyu bir süre yüzeyde akar. Bu arada, bir kısmı yeraltına sızar, bir kısmı buharlaşır ve yeniden yağışa dönüşür. Su döngüsü (hidrolojik çevrim) denilen bu doğal deviniminler birbirini izler. Yeryüzünden damla damla sızan su yeraltındaki kayaların gözenek veya çatlaklarında birikir. Ancak bu birikim yağmur yağdıktan sonra su seviyesi yükselen barajlardaki gibi kısa bir sürede gerçekleşemez. Yeraltı suyunun, deyim yerindeyse, damla damla birikimi bazen yüzlerce hatta binlerce yıllık bir süreçte gerçekleşebilir. Kayanın tamamı yeraltı suyu ile kaplanıncaya (kaya suya doyuncaya) değin su birikimi devam eder. 

Yeraltı suyu ile kaplanmış gözenekli kayalar geçirimli veya geçirimiz olabilir. Bir kuyu veya kaynak için yeterli hız ve debide su sağlamayan (gözenekli ancak geçirimliliği çok düşük) killi kayalara (kiltaşları) sututan (akiklüd) adı verilir. Bu kayaların barındırdığı su kuyularla verimli bir şekilde yukarıya çekilemez ya da çok zorlanırsa (çok kuvvetli bir motor ile pompalanırsa) düşük debili cılız bir su alınabilir. Bu tür kayaların içerdiği suyun büyük bölümü kaya içinde kalır.

Kireçtaşı, çakıltaşı, kumtaşı gibi hem gözenekli hem de geçirgen kayalara suveren (su hazne kayası, akifer) adı verilir. Boşlukları tamamen su ile dolan bu kayalar (suveren), yeraltının suya doygun kesimini oluşturur. Bu doygun bölgenin üst yüzeyi (yeraltı suyu üst yüzeyi) yeraltı su tablası olarak adlandırılır. Doygun suverende biriken su bir yerden başka bir yere akmaz. Suveren bir suyolu değil, bir su deposudur. Biriken yeraltı suyu bir su kaynağı veya bir kuyu vasıtasıyla yeryüzüne ulaşıncaya değin suveren içinde bekler.  Yeraltında, iyi gelişmiş, birbiriyle bağlantılı karstik mağaralar dışında, yeraltı sularının yüzey suları (akarsular) gibi gürül gürül akacağı bir boşluk yoktur. Bu şekilde akan yeraltı suyuna “yeraltı akarsuyu” adı verilir. Bunun dışında yeraltındaki su akışı, yeraltına damla damla süzülen suların gözenekli bir kayaya ulaşıncaya kadar yavaş yavaş ve sakin bir şekilde katettiği alan ile sınırlıdır.
 

Karaman Ovası’nda suların azaldığı acı bir gerçektir. Bir suverenden çekilen (alınan) su suvereni besleyen sudan daha fazla olursa belli bir süre sonunda yeraltı suyunun tükenmesi kaçınılmazdır. Aşırı su çekimi sonucu azalmış olan suya yeraltındaki tuz içeren kayalardan karışan tuzun yeni fark edilmesinin en önemli nedeni yeraltı suyunun azalmasıdır. Suyun bol olduğu zamanlarda, suya karışmış olan tuz miktarı suverenin içerdiği su hacminin fazla olması nedeniyle fark edilmemiş olmalıdır.
 
Sonuç, hiç tükenmeyecekmiş gibi har vurup harman savururcasına serveti tükenen ve bir lokma ekmeğe muhtaç olan mirasyedinin durumundan daha vahimdir. Çünkü aç kalan mirasyedi, geç te olsa, çalışıp karnını doyuracak kadar ekmek parası kazanabilir. Ancak hoyratça suyu çekilerek “kurutulmuş” bir suverenin yeniden “su vermesi” için birkaç kuşak insan ömrü kadar beklemek gerekir. Azalan ve sonunda tükenen yeraltı suyunu yeniden canlandırmanın başkaca bir yöntemi yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman boşalmış bir suveren başka havzalardan taşınan sularla doldurulmamıştır, doldurulamaz. Yeraltında suyu boşaltılmış suverenleri dökme suyla doldurmak hayallere sığmayan bir rüyadır. Bunun yerine Karaman Ovası’nı sulamak için Göksu’dan kanal ve/veya borularla su getirmek daha akılcı olur.
 
Yeraltı suyunun oluşumu, yer altında bulunuş biçimi, özellikleri, işletilmesi, kökeni, beslenme, dolaşım, depolama ve boşalım ilişkilerini jeolojik, hidrolojik, hidrodinamik, matematiksel, fiziksel, kimyasal, jeokimyasal, jeofiziksel, hidrokimyasal ve yeraltı hidroliği yöntemleriyle inceleyen ve modellemeler yapan, yeraltı suyu kaynakları yönetimi, korunması ve su tutma özelliği olan, geçirimli ve gözenekli zemin veya kaya birimlerinin hidrolik ve jeolojik özellikleri ile ilgili çok disiplinli bir bilimin. yeraltı su bilimi; jeohidrolojinin konusudur.

Yeraltı suyu kullanımında sonucun hüsran olmaması için öncelikle yeraltı suyu rezervine her yıl eklenen yüzey suları girdisinin (yeraltı suyu beslenimi) saptanması gerekir. Daha da önemlisi, o bölgede yeraltı suyu tüketimi yeraltı suyu beslenimini aşmamalıdır. Bu hesaplamalar uzman yerbilimcilerce (hidrojeolog) yapılmalıdır. Bu yolu seçmeyip, işin kolayına kaçarak, kuyulardan, hesapsız kitapsız çekilen sular Karapınar obruklarının Karaman Ovası’nda da ortaya çıkması, daha da vahimi obrukların zamanla genişleyerek birbirleriyle birleşmesi sonucu yüzölçümü birkaç kilometre kare olabilen büyük, düzensiz, karstik oluşumların tarım alanlarını yok etmesidir. Çok geç kalınmış da olsa, daha fazla gecikmeden önlem alınmalıdır.
 
YAŞAM ÖYKÜSÜ: (Boynukalın, İ., R. 2021. “Toprak Damlı Evlerin Çocukları II” Karaman: Anı Bisküvi Kültür Yayınları, https://www.karamandan.com/haber/7465304/tahir-emre-kimdir’den alıntı yapılmıştır.)
 
Prof Dr. Tahir Emre,
1950 yılında Karaman’da doğdu. İlk, orta ve liseyi Karaman’da bitirdi. Güneş İlkokulu 1960-61 yılı mezunu. 1968-69 öğretim yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Yerbilimleri Fakültesi Jeoloji Yüksek Mühendisliği bölümüne kayıt oldu. 1970-71 öğretim yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Yetiştirme (BAY) Grubu lisans eğitimi bursunu kazandı. 1972-73 öğretim yılı sonunda “Jeoloji Yüksek Mühendisi olarak diploma aldı. Dört ay kadar MTA Espiye (Giresun) kampında Jeoloji Yüksek Mühendisi olarak çalıştı. Aralık 1973 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı doktora bursu ile Fransa’ya gitti. Tektonik (Yeryuvarının Yapısı) alanındaki doktora çalışmasını Aralık 1977 tarihinde tamamladı. 1978 yılı Ocak ayında Türkiye’ye döndü ve Nisan ayında KTÜ Mühendislik Fakültesinde Dr. Asistan olarak göreve başladı. Askerlik görevini Aralık 1978-Mayıs 1980 tarihleri arasında Polatlı Topçu ve Füze Okulu’nda tamamladı. 1980 yılı Kasım ayında Ege Üniversitesi Yer Bilimleri Fakültesine Dr. Asistan olarak atandı. 1982 yılında YÖK tarafından yapılan düzenleme sonrası Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü adını aldı. Bir yarıyıl Elazığ Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde “konuk öğretim üyesi” olarak çalışma dışında yaş haddinden emekli olduğu 2017 yılına kadar DEÜ Mühendislik Fakültesi öğretim üyesi olarak görevini sürdürdü. 37 yıllık akademik yaşamında Ege, Fırat ve Dokuz Eylül Üniversitelerinin Mühendislik Fakülteleri ve Fen Bilgisi Öğretmenliği bölümlerinde Genel Jeoloji, Mühendislik Jeolojisi, Stratigrafi, Türkiye Jeolojisi, Harita Çizim ve Saha Jeolojisi zorunlu lisans dersleri verdi. Bu süreçte binlerce lisans ve onlarca yüksek lisans ve doktora öğrencisi oldu. Yaptığı araştırmaların çoğu TÜBİTAK tarafından desteklendi. Bunlardan 1990 yılında tamamlanan Gediz Grabeni ve dolayısıyla Menderes Masifi-Batı Anadolu jeolojik yapısını şekillendiren sıyrılma (detachment) fayında ilk çalışmayı yaptı ve o yapının isim babası oldu. Bu araştırma sonuçlarını açıkladığı yayın TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası tarafından 1997 yılında “Altın Çekiç” ödülüne layık görüldü. TÜBİTAK tarafından desteklenen projeleri arasında en önemlisi “5000 Dijital İçerikli Üniversite Açık Ders Kaynakları Destekleme Programı” kapsamında 2016 yılında kabul edilen Jeoloji Haritaları ders kitabını hazırlama projesi oldu. Dijital ortamda TÜBİTAK sitesinden ücretsiz olarak erişilebilen 1500 sayfalık ders kitabı 2019 yılında tamamlandı. 2014 yılından bu yana Türkiye Bilimler Akademisi (TUBA) desteğiyle yürütülen “Türkçe Mühendislik Terimleri Sözlüğü” Yer Bilim Mühendisliği alanındaki çalışmalarda yer aldı. Aydın’ın Köşk ilçesinde gözlemlediği yıldırım taşı (fulgurit) boyut olarak dünya çapında bir kayaç örneğidir. Türkiye’de bu güne kadar böyle bir kayaç örneği bulunmamıştır. Bu kayaç, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanarak Jeolojik Mirası Koruma Derneği (Jeomirko) tarafından Jeolojik Miras Envanterine kayıt edildikten sonra dünya yerbilimcilerine duyurulacak ve ziyarete açılacaktır.
 
Not: Durmuş Ali Gülcan Boyalı köyü için şunları yazmış: Eski jeoloji bilginlerinden Ernest Chaput Karaman dolaylarında araştırma yaparken, daha çok Karaman ovasının, güney yamaçlarında Boyalı köyü çevresinde gelişmiş deniz taşılları (fosil) bitki yaprak ve gövdelerine rastlamıştır. Bu tabakaların Boyalı’nın çevresindeki küçük vadilerde de deniz hayvanlarının kalıntılarına ve kırmızımtırak ot taşlarına rastlandığını yapıtında belirtmiştir.

Profesör Tahir Emre ve Şahabettin Yavuzaslan