İnsan yaşamını gerektiren şartlardan bence bir tanesi de elbette ki geçmiş yıllardaki yaşantıların anılması ve onu insanlarda bırakmış olduğu tarihi, kültürel, şiveler, sevgi dolu muhabbetlerinin özlemlerinin anarak yaşamaktır. işte bende bu düşüncelerle eski yıllarda mahalle köşelerinde ve çeşme başlarında yapılan konuşmalardan bir hatıra olarak yazmak istedim.
Sohbetin iyiliği iyide ya dedikodusuna ne demeli onu bilemeyeceğim. Eski yıllarda Karaman’ımızın mahallerinde yaz aylarında daha ziyade ikindi namazı öncesi ve sonrasına rastlayan saatlerde köşe başlarında ve çeşme başlarında olduğu gibi bazı büyük evleri olanların bahçelerinde ise kadınlar toplanırdı.
Günün çalışma yorgunluğunun bir noktada giderilmesi, mahalle halkının komşuluk ilişkilerinin yanında; çarşıda, aşağı ve yukarı mahallelerden gelen bazı duyumların da konuşulması ve hatta dedikodusunun da yapılması elbette ki olmazsa olmazıdır. Bu vakitlerde elinin boş olmaması, konuşmalar sırasında hem iş görmesi, hem de yaptığı örgü ve diğerlerinin komşularca görülerek değerlendirilmesidir. Bunlardan kimi ördüğü çorap, kazak, atkı eldiven gibi el işlerini, kimi kanaviçe işlemelerini, oya, dantel gibi örgüleriyle gelirler. Bu toplanma anı, saati ve tarihi belli olmaz. Her gün yaz günlerinde havalar ikindi üzeri biraz serinleyince kadınların kimi oturacağı minderlerini, taburesini, kilimlerini ellerinde bulundurur ve selam vererek bu topluluğa katılırdı.
Konuşmalar öyle olurdu ki bir taraftakilerle ikili üçlü konuşmalar, diğer taraf onarlın konuşmalarından anlar anlamaz lafa karışmaları ve bizimkilerin deyimiyle karmakarışık laflar arasında arada bir gelen küçük çocukların yaramazlıklarına kızarak “Kız Fadime şu sıpalarına bir söz söyle bağırıp durmasınlar” denir. Cevap gecikmez “Gözüne benim çocuklarım mı battı? Bak Pakizelerinkine ne dersin? derken iş sohbetten çocuk kavgasına dönüşmeye kalmadan o toplumda bulunan bir bayanın müdahalesi ile ( Canım sizde onlarr çocuk, siz hiç çocuk olmadınız mı?) ortalık tatlılaşır ve sohbetler devam eder.
Bu sırada Ayışların Fadim;
-Komşular Haberiniz var mı? veya duydunuz mu
-Ne olmuş hadi Fadim aba
-Bizim Kulaksızların oğlu var ya Yekun Mahallesindeki arabacıların kızı ile nişanlanacaktı ve söz bozulmuş.
-Peki niye bozulmuş? Nereden haberin oldu. Daha daha ne var?
-Burada benim herif akşam söyledi. Çarşıdaki sansarlarının oğlunun kahvehanesinde konuşuyorlarmış da.
-Bak hele bak. Birde bize dedikoducu diyorlar. Heriflerde haberdarlar.
- Kör Mehmet’in oğluna vereceklermiş. O Da okulda okuyormuş nasıl olacak bilen yok.
- Ya o kızı fırfırların büyük oğlu da istemişti. Yoksa ona mı verecekler.
- Fadim Aba bu lafı ortaya getirdin. Yarın git kız tarafından öğren. Mahallede senin kızın dedikodusu yapılıyor. Aslı astarı nedir?
- yahu ben size doğru bir şey söyledim. Aracının dayağımı olayım. o kadar meraklı iseniz gidin sorun.
-Öyleyse bunu en iyi bilen bizim çalgıcıların Ahmet’in hanımı Döne Aba
-Döne Aba sakızlarla iyi konuşur, onlarda bunun aslını öğrenir.
- Komşular Ayşe, Fatma, Hatce, Şerife falan filan, falan filanla evleneceklermiş, sana bana ne baktın ezanlar okundu, çobanlar sığırları getirmek üzere evlerimizde akşama pişecek yemek, yapılacak ev işleriniz yok mu? Haydi evlere gidelim dedi. Dedikoduyu yarında yaparsınız.
- Ya Suzan hanım sana ne demeli. Oturduğun yerden niye Hayri Hanıma bir şeyler fısıldıyordun? Söyle de gidelim.
- Bakın benim duyumum kuyucuların Asiye ablanın da kızına da dünür gelmişte onu konuştuk.
-Kimmiş? Kimmiş? Niye saklıyorsun ki bizden.
- Keliksizlerin Cafer’in oğlu Abdullah imiş. Yarın anlatırım size.
Laf Lafı açar konuşmalar uzar gider. Gün batarken çeşme başları ve sokak başları bomboş olur. Bu yazımda lakaplar ve isimler o kişilere ait değildir. Eski yıllarda tanıtım ve tanıtma olayları lakaplarla yapılır ve anılırdı. Bu vesile ile kısa ve öz olarak bir konuşma misaliyle yazımı bitiriyorum. Karaman’ımıza özgü çok lakaplar var. İleri yazılarım da sizle toparlayabildiklerimi kısa kısa yazarak hafıza ve hatıralarda kalması dileğiyle sevgi ve selamlarım ile..