Eski yıllarda olduğu gibi şimdilerde de hafta sonu bazı dinlenme ve yorgunluk atma adında kısa da olsa kalabalık ve kapalı bir yerlerden uzaklaşıp temiz hava olan yerlerden uzaklaşıp temiz hava olan yerlere gitme alışkanlığı halende devam etmektedir.
Bugün sizlere yazarak anlatmak istediğim mesire yerimiz ise SAKABAŞI Mahallesi’ ndeki Elektrik Santrali ve Ağa Değirmeni mevkisidir. Bu yerin nasıl bir dinlenme ve buluşma yeri olduğunu yazmadan önce bölgenin özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Bu mesire yeri Dereköyü’ nden (FİSANDUN) gelen akarsuyun (DERENİN) hemen hemen Karaman şehrine giriş noktasıdır. Bu dere boyuncaki aşağı yukarı bir beş kilometre mesafeyi kaplamaktadır. Bu dere boyunca ırmağın sağı ve sol tarafları hemen hemen söğüt ağaçları ve kavaklıklarla dolu idi ki bunlarda büyük gölgelikler ve serinlikler vermektedir. Ayrıca Dereköyünden Ağa Değirmeni kadar olan bu su yolu boyunca da su değirmenleri vardı. Bunlar Kara Değirmeni, Kalpaklı Değirmeni, İğdeli Değirmeni su çarklı kemerlerin değirmeni ve Ağa değirmenidir. Fisandun’ dan gelen su Kalpaklı değirmenin 500 metre doğu kuzeyinde ikiye ayrılarak şehre gitmektedir. İkinci kısımdaki su yolunda da Hüyük değirmeni ve Tartanlar değirmenleri vardı. Son yıllara doğruda Sakabaşı Mahallesi sınırları içerisinde ve Gölyeri ile tabir olan yerde de kurulan Demircioğlu Değirmeni vardı.
Bütün bu tarihi ekonomiye de katkısı olan tarihi yerlerinde yeller esmektedir. Bazıları ayakta iken onarılması ve faaliyetlerinin devam edebilmesi için çok uğraşlar verdim ama şahsi gücüm yetmedi. Halen zaman zaman yerlerini çok iyi bildiğim bu mekanları gezerek kendimin eski günlerin hatıralarını yerlerini yaşatarak genç ve yaşatılması duyguları?
Haydi gelin bizim yaşam tarzımız ve gönlümüz olan mesire yerlerimize geçelim bakalım nasıl bir yermiş?Neler oluyormuş?
Ağa Değirmeni ve Elektrik Santrali’ nin bulunduğu yer Sakabaşı Mah. Şimdi ki Vilayet Konağının kuzeyindedir.
Burası 1942 yılında (Elektrik Santali) Almanlar tarafından yapılmış ve Karaman’ ın ilk elektrik santralidir. Değirmen ise Balamalı Ayhan’ ın oğlu Hasan Hüseyin Koraş tarafından işletilmiş ve yapılmıştır. Her ikisi de uzun yıllar hizmet vermiştir. Değirmen ve Santralin su çıkıntısının olduğu kanal ağzı tabir ettiğimiz yerdeki sesler ile havuzun içinde bulunan balıklar ve de kurbağaların bağrışları hala kulaklarımda çınlamaktadır. Burası çok geniş bir yer olmasın rağmen bol söğüt ağaçları yeşillik, çimenler ve sessizlik de bir özellikleriydi. Buraya hafta sonu gelen aileler şehrin içerisinde olduğu içino zamanın ulaşım aracı olan faytonlar ve at arabaları ile gelinirdi. Yer küçük olduğu için bir gün önceden bazı kişiler elektrik santraline ve değirmene bakanlardan yer ayırtırlardı ki buda bir nevi torpildi derim. Sabah, öğle ve ikindin vakitlerinin ayrı ayrı yemek özellikleri diye bir şey buralarda olmazdı ki bu yeme işlemleri sabah çay ve ikramlarla, arka arkasına devam ederdi. Burada söğüt ağaçları ve kavaklarla beraber kayısı, elma, armut gibi ağaçlı olan küçük bahçelerde vardı.
Pikniğe gelenler elbetteki eğlenmek için getirmiş oldukları iplerle salıncak bile kurabiliyorlar, ip sekiyorlar, körebe, mendil kapmaca, seksek gibi oyunlarda hep beraber oynanırken bir taraftan da yaşlı kişilerde tandır ocağında karakabak kavurması, bulgur pilavi ve salata yapımları yapılıyordu.
Buraya gelen gençlerde (ERKEKLERDE) değirmenin üst kısmında bulunan ve çimento tabir ettiğimiz 30 metre uzunluğunda ve 2 metre eninde 1 buçuk metre derinliğindeki su kanalında (Buradan su 2 ayrı su boruları ile değirmene ve elektrik santraline dikine akardı) yüzerlerdi. Bu kanalın başında da resmi görevli belediye bekçileri bulunurdu ki küçük çocukları ve yüzme bilmeyenleri katmazlardı.
İp sekmeleri, halat çekmeleri, körebe gibi oyunların yapıldığı bağrış çağrışlar arasında sazıyla sözüyle şarkılar, türküler söylenirken vaktin nasıl geçtiği belli olmadan pişirilen yemekler gelen grupların birbirlerine verdikleri bu yiyecekler yenirken bağrışmalarda pek olmazdı. “Oğlum yeter gel artık yemeğin soğudu, kızım orada ne yapıyorsun gelde yardım et şu sofrayı hazırla” gibi çok sesler ve bir hengameyle ikindi vakti ezanların okunması ile duyulmaya başladığı anda olmazsa olmazı olan ve pikniklerin baş miğdecisi batırık faslı başlıyor. Yardımlaşma ile yapılan batırık ve üstüne içilen çaydan sonrada aralarda yenilen ve atıştırılan meyvelerde ayrıca günün çabası olan yiyeceklerdi.
Bütün bunların sonu ise samimi ve dosthane geçen, yorgunlukları akan zamanın geldiğini bittiğini pikniğe yolcuları getiren faytoncuların öten kornaları (sesleri) ile gitme vaktinin habercisiydi. Bazı piknikçilerimizin hava kararmasına rağmen elektrik santralinin hemen yanında yanan elektrik direğinin lamba ışıklarında pikniklerini de devam ettirirlerdi.
Nerde o günler, nerde bu piknik yerleri, nerde dereler ve söğüt ağaçları ve nerde bu pikniğe gelenler ve de yaşayanlar derim. Her taraf beton yığını artık piknikte yok, komşuda yok, gürültüsüz ve temiz bir havada yok. Ne yapalım bugünlerimize de hamdolsun der bir başka yazılarımda buluşmak üzere…