Birkaç arkadaşımla oturup laflıyoruz. Geçmiş günlerin eski evlerin artısını eksisini anlatırken söz döndü dolaştı konukluk üzerine kondu.
Konuk, konma, konuklama, konuksever, konuk sevmez, Konya, Mevlana dolaştı durdu aramızda.
Çin atasözünü anımsadım. Balık ve konuk üç gün sonra kokarmış. Haklı söze Hacı Emmim ne desin. Raci arkadaş söze girdi. Ve anlatmaya başladı. Vakti zamanında gasabadan birisinin hükümette işi varmış. Ama bir türlü çözememiş. Zamanın milletvekilinin tanıdığının kapısını çalmış. Öyleyken böyleyken ondan yardım istemiş. Dinleyen bayan “peki sana yardım ederim” demiş. Sonra düşmüş yola. Milletvekilinin evine gelmiş. Gelmiş gelmesine ya ne çare vekil evde değil. Ankaradaymış. Beklemeye karar vermiş. Günler geçmiş gelen giden olmamış. O da başlamış ev işlerine yardımcı olmaya. Bir gün iki gün üç gün bir hafta geçmiş. Faydasız. Bu kadının sürekli olarak kaldığını gören ve ona kızan komşu kadın bir hışımla gelir evin hanımının yanına. Komşu komşu bir gün iki gün misafir üçüncü gün ne kafir demiş. Bizim konuk bayan sözün altında kalmamış. Ve şöyle demiş: “Be hey kafir. Ne gönül bilin ne hatır. İşi bitmedik misafir. Bugün de yatır yarın da yatır. Komşu mosmor olur ve çeker gider. "
Söz konukluktan açılınca bende çağrışımlar oluştu. Geçmiş yıllarda zemheri mevsiminde (kara kışta) berdel acüz (kocakarı soğuğu) ayında dostlarımız bir karı koca bize konuk gelmişlerdi. Öyle bir kar yağmış ki tükürsen tükürüğün havada donar. Yollar aman vermez. Bu yüzden konukluk uzar. Konuk erkek utanır, sıkılır. Eşine dert yanar. Eşi hiç tınmaz. Ve şöyle der: “Herif herif ne kahırlanıp üzülürsün? Arif (babam) bizde misafir değil. Biz onda misafiriz. Bırak o düşünsün” der.
Bir de yaz konukları vardır ki hiç çekinmeleri yoktur. Üstelik efendi gibi davranırlar. Yıllar önce bir arkadaş deniz kıyısında bulunan evinde dinlenmeye gider. Derken davetsiz konuklar evine damlarlar. Gelsin yemekler gitsin içkiler masraf gırtlağa ulaşır. Yemek yapmaya bulaşığa ellerini sürmezler. Naz üstüne naz. Üstüne üstelik herşeye bir kulp takarlar. Eleştirmedikleri bir şey kalmaz. Sonra ne mi olur? Bizim arkadaş yazlık evi satıp kurtulur bu durumdan. Yazımızı bir atasözüyle bağlayalım: Misafir misafiri, ev sahibi ikisini de sevmezmiş.
Cemil Arif