İstasyondan kargoyu PTT adına teslim alan ‘Yan Gayış Mehmet’ tek atlı arabasıyla kolileri getirir, sağlam dedikçe sağlam branda bezinden yapılmış ağzı mühürlenmiş beş, sekiz çuvalı PTT’nin koli şefine teslim ederdi. Mühürlerin sökülmesiyle baş aşağı çevrilerek boca edilen mektup ve koliler arasından grafit kağıda ambalajlanmış ‘Hayat’ dergisini kucaklayıp dükkanda bekleyen meraklıları hoşnut etmek için Karaman’a gelecek treni istasyonda değil PTT’de beklerdim.
Ama ne dergiydi… İki gün yolculuktan sonra bize ulaşan pırıl pırıl renkli, tifdruk baskılı derginin paketi açılınca ortaya boya kokusu yayılırdı. Her farklı sosyal sınıf ve gruptan alanlar vardı. Orta sayfada basılı kimi kez fotoğraf, kimi kez ünlü ressamların eserini yansıtan tablolar büyük bir özenle kesilir, Camcı Ali Abiye, ya da Camcı Sesallar’a çerçeveletilir, büyük gururla misafir odalarına veya iş yerlerine asılırdı. Çerçeveleri camla korunaklı konuma gelen bu tablolar Karaman’da resim, sanatının, estetik birikimin temel taşlarını oluşturuyordu.
Uzunçalarlarda, Vivaldi’nin Dört Mevsimi, Ravel’in Bolerosu veya Beethoven ‘in Dokuzuncu Senfonisi henüz AB’nin marşı olmamıştı. Ve bizlere ulaşması için yıllar vardı, ama müthiş güzel bir olayla Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırmasıyla Karamanlılar 1961 Dil Bayramı törenlerinde tanışmışlardı. O zamanlar uzunçalarlardan, Safiye Ayla’nın ‘makber’, Abdullah Yüce’nin ‘söyle bana doktor’ sedaları odalardan dışarı taşardı.
Karaman’da girişimcilik fazla yaygınlaşmamıştı. Babam Hacı Sami Tartan’ın Osmanlı bürokrasinin engellerini aşarak Anadolu’da ilk yerli/ulusal banka kurma girişim süreci; yatılı (leyli) olarak İzmir Teknik Lisesi’nin orta bölümünü bitiren Hamit ağabeyimin süper market deneyimi dikkat çeken girişimlerdi. Babamızın 1911 yılında at sırtında Aladağlar ve Taşeli yöreleri, Ermenek’de; su gözlerini ve onların izlediği yolları, akış şiddetlerini baharın ve güzün akış farklılıklarını inceleyerek elektrik üretme düşleri de girişim sayılabilir. Bu düş o dönemde gerçeğe dönüşmese de, ara ürünü olarak 25,30 köye kolaylık getiren Avgan’da yaptığı iki değirmeni, uzun uğraşlarla zaman kaybını en aza indiren düven makinesini önemli girişim örneği olarak kabul etmek gerekir. Bunlar o dönemlerde kolay işler değildi. Bu kez de cumhuriyet bürokrasisiyle uğraşmak gerekiyordu.
Cumhuriyetin ilk üretim beratını almak Babam için kolay olmamıştır. Bilgi ve deneyimlerden gelen girişimcilik ruhu/tutkusuyla öncelikle ekonomik koşulları uygun olan insanları kar yüksekliğiyle ikna ederek bir araya getirmek gerekmiştir.
Hamit Ağabeyimin, bölgemizde üretilen buğdayın katma değerle değerini yükseltmeyi örneklemek için slogan haline getirdiği ‘Bir kg. buğday kaç lira, bir kg. bisküvi kaç lira’ söylemi de yeni bir girişimin ışığı olmuştu. Hamit ağabeyimin Gazipaşa Caddesi üzerinde Barbarların Elekçi Müstafendi ile Ankara Oteli’nin arasında yer alan, bir kapısı da Semerciler Caddesine açılan, bodrumlu çok geniş bir dükkânı vardı. Bu dükkân, kentli zenginlere hitap eden 1955/1960 yıllarında ‘Elit’ çikolata satan tek işyeriydi. Dükkândaki kahve değirmeninin çalıştığı zamanlarda Şabaniye Camisi ile Külahçılar Sokağı arasında nefis kahve kokusu yayılırdı. Dükkân çok geniş ve çok güzeldi. Çalışanı elinde ‘tavuskuşu’ kanatları bağlı toz alıcı bezle fırfır dönerdi. Tezgâhının üstünde; kefeli terazinin yanında Karamanda kimselerde olmayan iki taraftan da ibresi gözüken Avrupa terazisi dükkânının farklılıklarından biri idi. Raşit Mirkelam ustanın elli, altmış santimlik cam üzerine zarif bir şekilde yazdığı levha da; üstte, Yayla Bakkaliyesi, altta da Hamit Tartan adı çok orantılı dururdu. Hamit Tartan’ın, Yayla lakabı oldu. Geldi Yayla, gitti Yayla. İsmi söylenmez oldu. İşyerin de tek yakındığı ve öfkeyle söylediği söz şöyleydi: “Karapınar’dan kalkan toz benim dükkânda durur”.Hamit Ağabeyim çok haklıydı, Karaman Karapınar’a dümdüz bir yolla bağlanıyor ve yolun sağında solunda hiçbir köyde tek dikili ağaç yoktu… Karaman’dan yola çıkan insan kendini çölde kaybolmuş sanırdı. Çevrede tek yeşil alan yoktu.
“Bir kilo buğday kaç lira, bir kilo bisküvi kaç lira”yı dilinden düşürmeyen Hamit ağabeyim, sloganını yaşama geçirmek için o yıllarda İstanbul’da “Arı”, “Besler” markalarıyla üretim yapan fabrikaları yakından görüp bilgi edinmek için İstanbul ‘a gider. Beyoğlu Mis Sokakta, Yeşilçam’ın popüler aktörleri, fabrikatör, varsıl iş insanlarına takım elbise diken kayın biraderi, Necdet Baysal’dan Arı ve Besler fabrika sahipleriyle görüşmesine yardım ister. Her iki fabrika sahibi yabancıları fabrikaya katmayız ama hatırın var derler, isteği kabul ederler. Kararlaştırılan gün fabrika sahibinin özel şoförü, Nejdet Usta’nın terzihanesinden Ağabeyimi alır, her iki fabrikayı gezdirir. Orada tanıştığı ustabaşlarından, hafta sonu restoranda yemek sözü alır. Yemekte buluştuklarında, Iraklisi adlı Rum usta ona üretim ve makineleri yapabileceğini ve nereden temin edebileceğini söyler. Tavalı ateş tuğlalı fırınlı olarak 30.000 TL’ye bu işi üstlenebileceğini belirtir.
Ağabeyim kara trenle Karaman’a dönerken, trenin kara dumanının pembe renkli düşlerini karartmasına izin vermiyor; Iraklisi ustadan aldığı bilgileri kafasında onlarca kez yorumluyor, heyecanı dostlarına iletme tutkusuyla yanıyor. Yavaş gidiyor diye trene öfkeleniyor, elinden gelse inip arkasından kakacak (itecek). Trenden duygu yükleriyle, yüzü is olmuş, gözleri kıvılcım çakarak Karaman’a iner. İvedilikle fabrika yeri aramalarına koyulur. Ortaklık önerdiği kişilerden olan, Emin Amcamızın damadı Ferit Özer’in Hacıbeyler Çeşmesi ile Gazi İlkokulu arasında 3000 metrekare yer önerisi üzerine belediyeden durumu öğrenmeğe gider. Belediyeye gittiğinde, zabıta amiri olan eniştemiz Fahri Boynukalın’a uğrar, heyecanla projesini anlatır, alacağı yeri söyler. Fahri Boynukalın, o ana kadar heyecanlı anlatımı kesmez, yer söz konusu olunca, ‘Kayınoğlan projen güzel umarım başarılı olursun ama o yer olmaz. Orası şehrin içi ben izin vermem. Şehrin içinde fabrika olmaz’ der. Katı kurallarla görev düşkünü olan zabıta amiri Fahri eniştenin ileri görüşü yanlış temel atmayı önler.
Yeni arayışlara girişen Hamit Ağabeyim, Tekstil fabrikasının önünden açılan yeni yolun böldüğü tarlalardan fiyat ve büyüklüğünü yeterli gördüğü tarlanın satıcısı ile anlaşır. Fabrikanın kaça mal olacağı hemen hemen nete yakın fiyatla ortaya çıkar. Şimdi sıra ortakları bulmada, netleştirmede. Sarraf Hacı Raşit amcanın oğlu Hayati Adıgüzel en yakın sakin, dürüst deneyimli, manifaturacılıkla uğraşan arkadaşıydı. İstanbul’dan elde ettiği bilgilileri ayrıntılı şekilde anlatır, ikna eder. O da babasını ikna eder. Gelişmeleri yakından izleyen Nevzat Küçükoğlu da ortaklığa katılır. Şirket adı üzerinde günler, geceler boyu araştırırlar ve sonunda bisküvinin “Bi”’si, fabrikanın”Fa”sının birleşiminden oluşan BİFA LTD ŞTİ adı üzerinde karar verirler. Şirket 1962 yılında, Hacı Raşit Amca bir pay, iki oğlu ve kızı üçer pay, Hamit ağabey sekiz pay, Nevzat Küçükoğlu iki pay ve Osman Gümüş iki pay alarak toplam yirmi dört paydan oluşur ve 250 bin TL sermaye ile kurulur.
Ciğer kırmızısı pırıl pırıl “Bedfort”marka kamyonun direksiyonuna Kemal Arslan geçer. Satış/pazarlama görevini o yıllarda Ali Haydar Babaoğlu üstlenir. Hamurcusu, tartıcısı, fırın toplayıcısı-30-35 kişiyi bulan üretici ordusuyla BİFA üretimi gerçekleştirir. Kuruluştan 2-3 yıl sonra ortaklardan Osman Gümüş, İstanbul’a göçmesi nedeniyle ortaklıktan ayrılır. Ortaklar onun payını eşit şekilde, kendi aralarında bölüşürler.. Günlük 1500 ile 2000 kilogramlık üretim her hafta bedfortla yakın iller Konya-Mersin-Adana’ya ulaştırılır ve tezgâhlarda yerini alır.
İstanbul-Adapazarı-Eskişehir’de üretim yapan fabrikalarla rekabet yeni araç, teknolojik gelişmeler sermaye gereksinimini zorlar. Fabrika için heyecan ve sermayesini ortaya koyan Hamit Ağabey yorulur! Yeni takviye sermayedar arayışına girişilir. 1968 yılında uyumlu ikili olan Yılmaz Babaoğlu-Ziya Aydın’la el sıkışılır. Eski ortaklardan Adıgüzel’lerle Yılmaz Babaoğlu-Ziya Aydın ortaklığı 1976 yıllarında fabrika alanı yetersiz gelince yeni yer arayışları başlar, Ereğli Yolu üzerinde büyük bir tarla satın alınır. Projeyi ortaklardan Müberra Adıgüzel (Sandıkçı)’in eşi, yeğenim inşaat yüksek mühendisi Ahmet Habip Sandıkçı çizer. Üretim yeni yerde hızla artar da, banttan çıkan ürünlerin hızını ayarlayan alet “varyatör” sorun çıkarır. Ürün ve zaman yitimi oluşur. Yerli ürün (alet) bulunamaz. İthal izni alınamaz. Süreyi kısaltacak yol aranır. Almanya’da yükseköğretim gören yeğenim Nazım Boynukalın aranan parçayı arar, bulur. Bir hafta içinde gümrük duvarlarını aşıp ulaşmasını sağlar. Üretim hızını artırır. Yılmaz Babaoğlu-Ziya Aydın uyumlu ortaklığıyla BİFA çeşitliliği ve üretimi artırır. Yılmaz Babaoğlu, Monter Ahmet’le ortaklığından tanıdığı, üç genç işyeri kurmamış mühendislere marangozlar sitesinde işyeri kiralar onlara kullanacakları alet edevat alıp onlara çok ucuza mal olan yeni fırın yaptırır. Fırın yeni teknolojiyi kullanan verimli ve eskilere oranla daha uzun, ekonomik üretim yapar. Adıgüzel ortaklar, kumaş üretimine girince BİFA’daki hisselerini Yılmaz-Ziya ağabeylere devrederler. Yılmaz Ağabey, Müberra Yenge’nin ortaklıkta sembolik kalmasını önerir, çok az bir pay kendisinde kalarak o hisseler de. Yılmaz-Ziya ortaklığına geçer.
Bisküvi çeşidi artarken, kaplama olarak tanımlanan çikolata soslu ürünler vitrine çıkar. Bifa, yüksekokulun olmadığı dönemde “Bisküvi-Pastacılık” yüksekokulu görevini üstlenir. Onlarca hamur-makine ustası-pazarlamacı yetiştirir. 30-40 kişiyle üretime başlayan Bifa, 900/1000 kişiye ulaşır. Bifa sosyal yükümlülükler üstlenir, gururla Bifa ilkokulu, Bifa ortaokulu, Bifa liselerini ardı ardına yaptırır, Milli Eğitim’e hediye eder. Yetinmez, Tema Vakfının çalışmalarına destek verir, gönüllü olarak 40 kişilik fidan üretme bölümünü fabrikanın arkasına yerleştirip fide yetiştirip, ücretsiz dağıtıp, dikilmesini sağlar. Kentimizde belediyenin çöp döktüğü tepede, Yılmaz Ağabey’in babasının lakabıyla “Kel Osman” orman alanını yeşertir. Yeni yerde fabrikanın temel üretim için un fabrikasını kurarlar, yönetim ve satın alma işlerini esprili ortak Ziya Aydın sürdürürken, Yılmaz Ağabey Ankara’da satın aldıkları hastanenin yönetimini üstlenir. Yıllar hızla geçiyordu. Y. Babaoğlu-Z. Aydın uyumlu ortaklığı kazancını kente yatırıyordu, şirket holdingleşecek umudundaydım. BifaYem’i kurdular, Bifa Soğuk Hava’yı kurdular. BifaYem’in, ayran-yoğurt-yağdan oluşan yeni ürünler için projeler yaptığını özel sohbetlerde işitiyor, Karamanlı olarak bu gelişmelerden mutluluk duyuyordum. Ama o güzel çok verimli ortaklık ne yazık ki ikiye ayrıldı.
Kentimiz Karaman’a ne yapıldı ise, yurttaşların emek ve birikimleriyle yapıldı. Osmanlıdan cumhuriyete devrolan girişimler Karaman’ı bu günlere getirdi. Ne yazık ki, 1956 yılında temeli atılan “ Sümerbank” bu gün yok. O yıllarda on bin lira yatıran babam Hacı Sami’nin parasını özelleştirilerek iade ettiler. O günlerde Sümerbank’ın açık artırmasına girip ağırlığını göstermeyen Necati Babaoğlu’na sitemliyim. Aynı ihaleye göstermelik giren birinin ‘mersedes’e bindiği söylentisi Karaman’da yaşı tutan herkesçe anımsanır. Yıllarca üretim yapan fabrikaya kilit vuruldu beton yığını oldu gitti.
Bifa kurulduğu yıllarda doğan gençlerden işadamı olmak isteyenler, kentteki yıldız girişimcilik örneği olan Bifa gibi olmak heyecanını taşıyorlardı. 1970li yıllarda belediyenin hoparlörle esnafın reklam yapmasına olanak veren uygulamaları vardı. Yapılan yayın parazitli bir o kadar da ses eğitimi almadan duyuru yapmaya zorlanan görevlinin törpülenmemiş ses tonundan rahatsızdı. Neredeyse belediyenin anons giderlerinin tümünü, Durhasan’ın Kamil Ağa karşılardı. Babalarının reklamcı ataklığından etkilenen 6 yiğit evlat, sermaye yönünden rahat olmasalar da atak/hırslı davranışlarıyla önce, şekerleme/lokum derken, ani bir atakla bisküvi sektörüne girdiler. Çok kısıtlı öz kaynaklarına karşın, çok kısa sürede üretim tonajı olmasa da çeşitleriyle Bifa ile yarışır konuma geldiler ve bugün Saray Holding olarak süt ürününü de ambalajlar konumdalar. Saray Holdingin, Karaman kentinin tarihini derli toplu olarak okuma olanağı veren, kültüre katkı sağlayan, saygı değer bir uygulaması olarak, 7 ciltlik kitapları da kitaplıklarda yerini aldı.
Erbakan hocanın milli sanayi hamlesi, temel atma uygulamaları üzerine çok yazıldı çizildi ve kimilerince karikatürize edildi. Tartışılan uygulamalarından biri de Ereğli yolu üzerinde tarım makinaları sanayi temeli olarak, Kuyumcu Ağılının karşısını denk gelen mera üzerinde oldu. Hükümet tarafından Ereğli yolunun “O” bölümü sanayi bölgesi ilan edildiği duyuruldu. 40-50 parsel oluşturulup yatırım yapacaklara uzun süreli oldukça uygun fiyatla satışa sunuldu. Kısa sürede parseller satıldı. Ama yatırım-inşaat işlerine girişen pek olmadı. Temel atıp yatırım yapmaya girişenler de her türlü alt yapılarını yol-su –elektrik kendi olanaklarıyla sağlayarak öncü sanayici oldular. İlk sanayi sitesi yatırımcısı tuz fabrikasıyla Latif-Kadir Dinç kardeşler oldular. Ardından Latif-Kadir Dinç’in Bifa adına Y.Babaoglu, Muzaffer Akkaş’dan oluşan BULSAN bulgur fabrikası temel attı ve çok sayıda yatırım yapacağım sözü veren spekülatör arsa yatırımcıları çok parsel aldı ve bir soğuk hava firması olarak Yıldızbaş temel attı. 1986 yılında da Dinç Tuz’u satın alan başka bir iş kolunda sanayi girişimciliği deneyimleriyle Tayyar Kardeşler bisküvi yatırımına girişti. Karaman’da 1989’da 4 firma bisküvi üretiminde iken, 1997’de 14 fabrikaya çıkarak ülkemizdeki bisküvi üretiminin %40’ına yakınının yurt içi/yurtdışı satışını gerçekleştirmeye başladı.günümüzde üretim yapanlar; Bifa, Anı, Saray,şimşek,Hazal,modern,azra,biskot,çigdem.Bir dönem üretime katkıda bulunup,anımsananlar;karsa,ipek,ülfet,afa,bissa,gümüş,karbis,evsa,palmiye… Bifa, Türki cumhuriyetler ve çin’e ulaşmak için Kazakistan’da 1996 yılında temelini atıp 1998 yılında üretime geçen fabrika kurdu. Afrika pazarını göz önünde tutarak;2005 yılında temelini attıgı fabrikayı cezayirde 2006 yılında üretime kattı. Elma üreticilerine uygulamada örnek olacak “DON ve Dolu” hasarını önlemede ; ‘AG’ VE ‘Rüzgârgülü’ 4oo dekarlık elma bahçe ile gerçekleştirdi
Karaman’da, bisküvi sektöründe ve yan sanayisinin her çeşidinde gözle görülür büyüme sergilenir oldu. Bifa’dan bir örnek; Bifa’nın ilk aracını kullanan ve fabrikanın gelişimi sürecinde nakliye müdürlüğünden emekli olan Kemal Aslan, gofret tesisi kurarak, gofrette boyut, aroma, ambalaj farklılıkları katarak, küçük imalattan fabrikaya çizgisini yükseltti. Bir diğer örnek; genç yaşta Bifa’ya girip, pazarlama uzmanlığına yükselen, eşi gofret bölümünde ustalığa yükselen bir aile, işi imalathaneden gofrette fabrika düzeyine çıkarttı. Bu gün Karaman’da, dışsatımda öne çıkan, yurt içi /yurtdışına anahtar teslimi fabrika yapan iki, üç firma var. Karaman sanayisinin yüz aklarından olan firmalar, ürünlerin albenili şekilde, farklı boyutlarda sunulmasına katkı veriyorlar, esnek ambalaj yapabiliyorlar. Bifa ve Anı bisküvi fabrikaları son birkaç yılda ülkemizdeki ilk 500 firma listelerinde yer alıp, başarılarıyla Karamanlıları gönendiriyorlar. Karaman’da 1989 yılında organize sanayi adı tescillenen ikinci bölge de yapılaşmaya açıldı. Umarız kırk kadar eksiği tamamlanır; modern bir organize tanımının gerekleri eksiksiz yaşama geçer.
Ülkemizde zaman zaman esen sert rüzgârla kimi yönetim uzgörülerinin yetmemesi sonucu birkaç fabrika yok oldu, kimi yeni tekniklerle donanıp umarım daha uzun ömürlü olarak çalışmalarını sürdürürler. Başarılı emin adımlarla güçlenerek ve yeni iş kollarıyla gelişen, örnek makarna fabrikasıyla üretimi de gerçekleştiren Anı bisküviyle ayrıca kıvanç duyuyorum. Başarılarının hep sürmesini diliyorum.