Hıdırellez’de at arabası, durumu biraz daha elverişli olanlar için faytonla, gündoğmadan Şali Sultan’ın (Zeyve) önünden geçen derenin iki yakası dolardı. Az gecikenler, kara değirmenin ucundaki ikiz köprünün dört bir yanı dolmadan, sergilerini açmak için kilim veya çaput çuldan dokumalarını koyacak yer bulamazlarsa, Andık İni’ni geçince bizim Delipınar’ın başındaki badem ağaçlarının altına sereserpe hoyratça yerleşir, batırık kâğıtlarını yaymaya başlarlardı. Bu gezintiler, enine boyuna iki üç kilometre olsa da, her hafta sonu yapılabilen geziler değildi. Hele Bahtımdağı’na (Andık İni’ne) yaklaşıp dilek tutarak üç, yedi taş atıp dilek dilemek büyük bir olaydı. 1970’li yıllarda "mobilet" olarak adlandırılan araçlar yolları doldurmaya başladı. Orta halli esnaf ve tekstil işçileri, beş sekiz taksitle mobilet alarak ulaşımı kolaylaştırdılar.

Yaz aylarına denk gelen Ramazan aylarında oruçlu esnaf, ikindiden sonra torununu alıp vakit geçirmek ve iftar sofrası düşleriyle dolu hayallerine katkı sunacak soğuk suyu doldurmak için iki bidon ve bir güğümle tıkır tıkır Delipınar’ın yolunu tutar; akşam ezanına yakın, serin pınar suyunda abdestini almış olarak torunuyla serin serin bahçelerin arasından geçerek Larende’deki evine ulaşırdı.

1980’li yıllarda zaman zaman coşan bizim Delipınar kurudu. Başındaki badem ağaçlarına tankerle su taşımak bana düştü. Soruşturup araştırdıktan sonra jeolog bir dostuma sordum. Dedi ki, “Fisandun barajı su toplamak için önünden geçen derenin suyunu kesti. Sizin pınar, dağlardan gelen su ile beslenmiyor. Boklubent’ten giden dere suyunun sizin tarlanın önündeki bir yer altı kırığından sızması sonucu tarlanın yumuşak orta kısmında yeryüzüne çıkıyordu. Boklubent de kurudu, bizim pınar da kurudu.”

Velhasıl, bizim pınarın mevki olarak adı kaldı, ama pınarlığı kalmadı, kurudu. Badem ağaçlarını dikenler göçtü gitti; bademler susuz kaldı, görev en küçüğü olan bana kaldı…

Toroslar’dan doğan Gödet, Göves ve Fisandun’u aşarak gelen, Karaman’da Fisandun Deresi olarak anılan, Karaman - Fisandun arasında bir dönem “santral” olarak adlandırılan ve elektrik üreten bu dere, kente üç koldan akar. Dördüncü kol ise Şamkapı’da (Eski Otogar’da) köpük köpük akarak Salhane’nin (Mezbaha) artıklarını da alır ve Malhoca’ya (Demiryolunu aşarak Larende’ye doğru) yol alır. Bu dördüncü kol, 1285’li yıllarda Karamanoğlu İbrahim Bey’in o dönemdeki adıyla Larende’yi muhteşem eserlerle donatan, suyu yerin iki buçuk üç metre altından geçirerek 35 mahalleyi dolaştıran ve her mahalleye iki zarif çeşmeden gürül gürül sular akıtan “Mamureci” İbrahim Bey tarafından bugünkü Redif Kışlası’nın 150-200 metre batısından yer altına alınarak kente kıvrakça bir yolculuk yapacak şekilde yönlendirilmişti.