Şair Cemal Süreya, “Kız Kulesi'nin düş getiren pay senetleri, kısa günde kapış kapış gitti, bir noktaya gizledik dertlerimizi.” diyor. Biz de dert edindiğimiz konuları gizlemekten bıktık; pay senetlerini kim kapışırsa kapışsın, Tartan Konağı'nın gerçeğini anlatmaya karar verdik.

Konağımızın onarımının bitimine yakın günlerde görevde olan Vali Bey (şimdilerde FETÖ'den tutuklu olduğu söyleniyor), tenezzül edip ailemizden hiç kimseye sormadan bir tanıtım kitapçığı hazırlattı. Kitapçığı hazırlayan öğretmen, kısa dönem askerlik için gittiği Burdur dışında il görmemiş bilgisayar gezgini bir uyanık. Kurnaz genç, bilgisayarın başına geçip bizim konaktaki kalem işi resimlerin benzeri olan Birgi Konağı'nın öyküsünü kes yapıştır yöntemiyle broşüre dönüştürüyor.

O günden bu güne yanlışı düzeltmek için İl Kültür Müdürleri'ne sözlü ve yazılı başvurular yaptıysam da bir sonuç alamadım. Osmanlı belgelerinde dedemin, dedemin dedesinin ve onların eşlerinin ad ve ölüm tarihlerini bulup günümüz alfabesiyle sunsam da kâr etmedi.

Kültür müdürleri de sürekli değişiyor. Kimi valilerle, kimi milletvekilleriyle geçinemeyip gidiyor. Her birine gidip dosya vermek de kolay değil. Her şey gibi bu da pahalı olmaya başladı. Biz, yıllardır bu konuya duyarlı bir yetkilinin araştırıp, soruşturup yanlışı düzeltmesini bekliyoruz. Yanlışı düzeltmek bu kadar zor mu? Broşürü yazan hiç kimse, Kız Kulesi’ni, Beyazıt Yangın Kulesi’ni görmedi mi? Bunlarla konağın ilgisini merak etmiyor mu?

Bizim konağın önüne büyük dedemin kardeşi, aynı ustaya aynı kök boyalarla bezeli, dıştan merdivenli, iki göz bir aralık ev yaptırmıştı. Evi benim Karaman dışında olduğum günlerde yıktılar. Biz Tartan ailesi olarak, böyle bir eserin gelecek kuşaklara eksiksiz gösterilmesi için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz, bundan sonra da çalışacağız. Karaman’daki yetkililerden de aynı duyarlılığı göstermelerini bekliyoruz.

Bakan ve büyük bürokratlara konağı gezdirirken övünenler, konağın yanlış yaptıkları giriş kapısına astıkları levhada, yaptıran ve yapım tarihinin yanlışlığını bilsinler. Bin bir emek ve renk cümbüşüyle yapılmış resimlerin dışarıdaki tanıtım levhasıyla nasıl yanlış tanıtıldığını görsünler. Makamlarına yaklaştırmadıkları için bir türlü gerçeği anlatamıyoruz; bu da bizi üzüyor. Hiç mi akıllarına gelmez, bu konakta yaşayan hiç kimse yok mu diye sormak? Konakta 1905’te doğan göçmüş diyelim de, en son 1947’de doğan yaşıyor.

Tartan Konagi Tanitim Kitapcigi Intihal Kokuyor1

Ben yine de bizim konaktaki ‘KULE’nin adını ve ne özelliği olduğunu anlatayım; İstanbul Üniversitesi’nin merkez kampüsü içinde yer alan Beyazıt Yangın Kulesi, yukarıdan aşağıya doğru “sancak katı” (bayrak bulunurdu), “Sepet Katı” (yangın bölgesine doğru sepet sarkıtılırdı), “İşaret Katı” (yangın durumunda görevliler buradan işaret verilirdi) ve “Nöbet Katı” (yangın gözetleme görevlilerinin bulunduğu kat) olmak üzere dört bölümden oluşur. Yüksekliği 110 metre olan kulenin gözetleme yerine kadar 180, buradan üst kata kadar 76 olmak üzere toplam 256 ahşap basamağı vardır. Kulenin 360 derece dolanan pencerelerinden tarihi yarımada, Üsküdar ve Galata bölgelerinin yanı sıra adalar da gözetlenebiliyordu. Kulenin görevlilerine “Köşklü” denir. Bunlar, “Aga” unvanını taşıyan bir zabitin emrindedirler. Kulenin ateşi gören nöbetteki “köşklü” kule ağasına: “Aga bir çocuğun oldu!” derdi; Aga da sorardı: “Kız mı, oğlan mı?” Anadolu yakası, Galata, Beyoğlu ve Boğaz’ın Rumeli yakası yangınları için “Kız”, sur içi İstanbul yangınları için de “Oğlan” derlerdi. 1828 yılında Sultan II. Mahmut tarafından ünlü mimar ailesi üyesi Senekerim Balyan’a yaptırılmıştır.

Kule, yangınları gözlemek ve kendine özgü bir haberleşme yöntemi oluşturmuşlardır. Kuleye gece ve gündüz ayrı işaretler çeker veya asardı. Gündüz işaretleri büyük sepetler, gece işaretleri ise kırmızı, yeşil ve beyaz büyük fenerlerdi. Bunlar kulenin iki yanında, gövdeden yere paralelolarak uzatılan, gemi mahmuzunu andıran direklere asılırdı. Eğer yangın birden fazla bölgede çıkmışsa sepetlerin sayısı, rengi ve yönü de ona göre değişirdi. Yangın kulesi içinde yaşayan görevlilere “köşklü” denilirdi. 1934 yılına dek kulede yangına göre sepet ve fenerler sarkıtılırdı.